Bağnazlığın karşısında can veren kız kardeşlerimize adadağım geçen seneki sergimde çizdiğim kadınlar için yazmıştım bunu.
Keşke özelliğini yitirseydi de ben kadınlara dair yazılarıma bununla başlayamasaydım.
Ama bir ortadoğu ülkesinde, adaletten ve ahlaktan yoksun yaşıyorsan bu tarz dertlerin bir senede bitmesini beklemek naiflik.
Olsun varsın biz konuşamayanlar için konuşmaya, hakkını koruyamayanlar için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Beni bir kadın doğurdu, adımı kadın koydu.
Elleriyle yoğurdu.
Bir adamın insafına, bir kadının vicdanına;
Ardından toplumun sofrasına koydu.
Sofra önce bedenimi sonra ruhumu yedi.
Benden artakalanlarla;
Çektim, çektirmedim.
Gördüm, aldırmadım.
Bildim, varamadım.
Ben hiç ben olamadım.
Gönlüm küskün.
Yolum ıssız, saçım dert.
Tenim tasa, eşim bela.
Hecelerim hep sessiz.
Ben yaratabilme yatağını bedenimde,
Ölebilme ihtimalini günümde taşıyan bir kadınım.
Başka bir kadının vicdanı el vermedi, beni sevecek erkeği büyütmeye.
Çektirenine çeken kadın, benim kendim olma ihtimalimi hiç sevemedi.
Susma kadın!
Sustukça kör kalısın.
Kelimelerin susarsa umutlar solar.
Ben;
Sen dans edebil, yaşında evlenebil ve istediğini giyebil diye öldüm.
Ben öldüm ve bir sonraki kadının sesinde doğdum.
Ben vardım, sen oldun.
Sen ol diye; ben varolamadım.