Yaz nasıl geçiyor?
Dahası Bodrum’un yaz sezonu nasıl geçiyor?
Türkiye’de geleneksel-yaygın turizm denilince ilk akla gelen Bodrum, adının aksine sosyo-ekonomik gelişmede üst katlarda konumlanmış̧ durumda-DURUMDAYDI.
Kalkınma Bakanlığı’nın hazırladığı “sosyo-ekonomik gelişme endeksi- SEGE 2011” listesinde, Türkiye’nin en gelişmiş̧ 8. ili olan Muğla ilinin göz bebeği Bodrum;
Tüm bu karizmatik verilerin yanında yolda yürürken, denize girerken, arabanızı park ederken, klimayla serinlemeye çalışırken ya da günün sıcağından kurtulmak için banyo yapmaya çalıştığınızda görüşünüze bu sene bu veriler kadar karizmatik görünebildi mi?
İstatistik verileri bir yana bırakalım.
42 yaşında bir Bodrumlu olarak şunu bugüne kadar her yerde dile getirmişimdir;
Bodrum başlı başına bir cumhuriyet gibidir. Bu ülkede ne oluyorsa Bodrum da etkilenir ama kendine has öyle bir aurası vardır ki, her zaman oluşan negatif olay ya da etkileri, minimum düzeyde yüzeyine yansıtır ve yaşatır-dı. Üzülerek bu sezon gözle görünür, duyularınızla hissedebilir, sene sonunda ise istatistiksel olarak verileştirilebilir düzeyde bu özelliğini kaybetmeye başladığını gördüm.
Benim ‘Bodrum Aurası’ dediğim aslında;
Bir duruş, algı ve yaşam tarzı birleşimi bir koruma alanından ibaretti.
Peki ne oldu da bu auranın üzerinde delikler açıldı ve içimize, burayı çirkinleştirip bedel ödemesine sebep olacak etkenler oluştu?
Çok meşhur kurbağa deneyinde olduğu gibi, zararın oluştuğunu hissedemeden yıllarca verdiğimiz ödünlerle bugünlere geldik sanıyorum.
Acaba hangi ödünleri verdik yavaş yavaş?
Benimle birlikte sizler de sayarsanız sevinirim hatta yorumlara aklınıza gelenleri yazarsanız, sonraki yazılarım için de bana fikir vermiş olursunuz.
Aman diyim, yerel belediyeyi suçlayıp kolaya kaçacağımı sanmayın, gücenirim : )
Daha ileri gideceğim;
Önce kendimi suçlayacağım.
Ailemi, komşumu, çocukluk arkadaşımı, tüm STK’ları, yatırımcıları ve eeen son belediyeyi.
Bu sene Şubat ayında, Bodrum’a mal olmuş 29 senelik yerel işletmemizi kapatma kararı alıp müşterilerimizle vedalaştık. Ailem için çok zor alınan bu kararın arkasında onlarca sebep var. Hepsini sizlere tek tek izah etsem ‘ben de kapatırdım’ dersiniz, eminim. Eminim çünkü ben takıntılı tiplerdenim, aklınıza gelemeyecek tüm ihtimalleri hesapladığımdan ve onlarca veriyi işlediğimden emin olabilirsiniz. Ama doğan sonuç değişmedi; ben ve ailem, Bodrum’a değer katan bir markayı, varlığı kapattık. Tıpkı bizden öncekiler gibi.
Yanlış anlaşılmasın, işletmemizi Bodrum markasına eş değer gören bir yerden kurmuyorum bu cümleleri. Ancak bireysel işletmelerin, hikayesi olan ve insanlara dokunan markaların bütününün, Bodrum’un büyüsünde etkisinin çok olduğuna inanıyorum ve biz bu büyülerden birini söndürdük, kabul ediyorum.
İnşaatlara, yapılan sitelere, yapılan devasa otel inşaatlarına benim jenerasyonum, bizim eskilerimizden daha çok tepki gösteririz. Büyüklerimiz bu yatırımları gelişme ve büyümenin kaçınılmaz olduğunu bize anlatır ve bugün sahip olduğumuz imkanların aslında zamanında yapılan yatırımlar olduğunu bize tatlı tatlı hatırlatır : )
Anlattıklarını çok iyi anlıyor ve haklı da buluyorum.
Ama yatırımı gerekli görürken ipin ucunu kaçırmış olabilir miyiz?
Bodrum’un büyüsünü ve kalitesini koruyacak yaptırımlar ve sınırlamalarla bu yatırımları kontrol altında tutmak yerine kontrolsüzce ve hatta şuursuzca bir yapılaşmanın cenneti haline geldik.
Yatırım örneklerinde;
Arsayı satan komşumu,
Yatırımı yokluktan çıkarken her şeyiyle kabul eden atalarımı,
İş imkânı bulduğu için bu yatırımda görev alan, işe girerken yatırımcının etik ve ahlak anlayışına aldırmayan arkadaşımı,
Bodrum tanıtımında şuursuz ve kontrolsüzce yapılan yatırımları gelişme olarak cümle içinde kullanan tüm STK’ları,
Dışarıdan tatile gelmek isteyenlere bu yatırımları önerdiğimiz için bizleri,
Bodrum’un dokusuna geldiğini iddia edip Bodrum’la alakası olmayan otelleri seçen turistleri,
Risk almadan herkes ne yapıyorsa onu yapan, özünden vazgeçen tüm yatırımcıları,
Ve en önemlisi bunlardan her geçen gün isyan edip bedel ödeyen ama asla sesini ve gücünü göstermeyen tüm Bodrumluları suçluyorum.
Anlayacağınız bu yazıyı okuyan her kimse;
SUÇLU!
O yüzden bu yaz akmayan sudan,
Kesilen elektriklerden,
Yollar yüzünden patlayan tekerlerinizden,
Yer bulamadığınız parklardan,
Mafya gibi sokakları işgal edip tavır takınan işletmelerden,
Kirli suyunu denize akıtan otellerden,
Yerel yönetimi suçlamadan önce yukarıda verdiğim örneklerin hangisinde ‘suçlu’ pozisyonda olduğunuzu bir gözden geçirin derim.
Yerel yönetimleri suçlamak, onları eleştirmek kolaya kaçmaktır.
“Ben yetkiyi seçimde oyumla verdim, senden hesap sorarım arkadaş” demeden önce;
Bir düşünün bakalım oyunuzu; size sunulan projelere mi verdiniz, partiye mi verdiniz, köylünüze mi verdiniz, çoğunluğa mı uydunuz?
Projeye oy verdim diyeniniz varsa, hemen dayansın belediyenin kapısına!
Herkese açık- en azından iddiası öyle halkla ilişkileri geçebilirseniz belki hesap soracak yetkiliye ulaşırsınız.
Diğer sebeplerden oy verdiyseniz ve Bodrum hakkında bu sezon söyleniyorsanız;
Hatırlatmak isterim seçim yakın, değer yargılarınızı ve “kendi sorumluluklarınızı” vatandaş olarak gözden geçirin.
Sevgiler ve iyi sezonlar.