23 yıldır yaşadığım Bodrum’a, beni doyuran, enfes doğası ve güzelliğiyle müthiş bir yaşam sunan Bodrum’a teşekkür etmek ve vefamı belirten bu yazıyı yazmam bir namus borcu.
Nasıl anlatılır ki Bodrum ? Nasıl teşekkür edilir ?
Bodrum, “ruhumu ele geçiremezsin” diyen bir peri kızıdır.
Kış lodoslarında bulutları, rüzgârı, fırtınası ve yağmuruyla, mitolojik bir orta dünya gibidir.
Yaz akşamüstlerinde, sevgili fotoğraf sanatçısı
‘Oğuz Hamza’ abimizin dediği gibi,
-Güneş bir patlar...
Doğa olağanüstü şovlarını yapar.
Gelen herkesi büyüler ama, Bodrum şunu da söylemeyi ihmal etmez.
-Sakın ruhuma dokunma!
Bugünlerde Bodrum gene saldırı altında,
İ.K.K toplantısında 70 yaşındaki emekli öğretmen Bodrumlu teyzem, ‘yeter’ diyordu;
‘önce sağ sermaye geldi,
sonra yabancı sermaye,
şimdi de dinci sermaye.
Yeter!’
Kapitalizm ile müthiş uyumlu, ruhunu kapitalizme satmış dinci sermaye Bodrum’a dört koldan saldırıyor.
Bütün Bodrum halkı, öğretmeni, çocuğu, esnafı, köylüsü iliklerinde hissediyor bunu.
Nazım’ın, ‘… topraktan öğrenip, kitapsız bilendir…’, dediği köylüler.
Dostlar,
Kentler sermayeye teslim edilemez,
Türkçesi, para kazanma uğruna, doğa, ormanlar, dereler, yok ettirilemez.
Hele bu sermaye, aristokratların elinde değil de, bizdeki gibi, direkt cahil kesimin elinde ise, zinhar durdurulmalıdır.
İtalyan komünist felsefeci Antonio Gramsci (1881-1937)
hegemonyayı şöyle anlatıyor:
‘Kapitalizm, burjuva değerlerini herkesin ortak değeri haline getiriyor ve halk kendi iyiliklerini burjuvazinin iyiliğiyle özdeşleştiriyor. Karşı çıkmak yerine statüko, mevcut durumun devamına yardımcı oluyor.'
Biz bu hegemonyaya Bodrum’da müsaade etmeyiz..!
Hareket haline geçmeyen fikirlerin metelik etmediği bir dünyada yaşıyoruz.
Bu kudretler ve liyakâtlar diyarında, milletin özgürlüğünü kelimeler değil, süngüler kurtarıyor maalesef.
Bu süngüler günümüzde örgütlenme ve birlik olmaktır.
Sartre, ‘… insan kendi özgürlüğüne mahkum edilmiştir’ der.
Biz Bodrum’a mahkumuz arkadaşlar.
Gidecek başka yerimiz yok.
Sevgilerimle,