Dünyada bir ilke öncülük edenleri saygıyla anıyoruz.
Bodrumlular, son yüzyıllarda Afrika’dan Asya’ya Akdeniz kıyılarının sünger avcılarıydı. Akdeniz kıyılarında, denizaltına tüpsüz dalarak, sünger toplarlardı.
Denizaltındaki batık antik teknelere dalar, arama yaparlardı. Bu teknelerin taşıdıkları yüklerin korunduğu geniş gövdeli, dar boyunlu, çoğunlukla sivri dipli, iki kulplu, “amforalar” (antik testiler) ilgilerini çekerse, bunları da su yüzüne çıkarırlardı. Ancak “yapay sünger” piyasaya çıkınca, denizaltında sünger avcılığı da “amfora avcılığı” da bitti.
Bodrum’un eski süngercilerden Kemal Aras Antalya’nın Gelidonya (Taşlık) Burnu yöresinde gördüğü bir batıktan, İzmir’de ünlü fotoğrafçı Hamza Rüstem’e, o da Amerikalı fotoğrafçı Peter Throckmorton’a söz etmişti.
Throckmorton 1960’da, ABD’de Pennsylvania Üniversitesi’ne fotoğraflı haberi ulaştırdığında, Ankara Polatlı’da Gordion Kazı Başkanı Prof. Dr. Rodney Young, yanında çalışan, arkeoloji yüksek lisans öğrencisi George Bass’tan bu geminin enkazının incelemesini istedi.
Dr. Bass’ın ilk işi yardım için Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesine başvurmak oldu. Amacı, yüksek teknoloji bilgisine sahip, İngilizce bilen gençlerle bu batıkta kazı yapmaktı. Bu gençlerden Cemal Pulak, sonraki yıllarda Prof. Dr. George Bass emekli olunca onun yerine geçmişti! Dr. Bass, Anadolu kıyılarında Tunç Çağı’ndan Orta Çağ’a kadar 80’den fazla batığa “tüple” dalarak “denizaltı arkeolojisini” kurdu.
“Gelidonya Batığı” olarak adlandırılan, 3 bin 200 yıllık tekne, Kıbrıs’tan Girit Adası’na “bakır külçeler” taşıyordu.
Bu dalış, sualtı arkeolojisi bilim dalının ortaya çıkmasına ve Amerikan “Sualtı Arkeoloji Enstitüsü”nün (Institute of Nautical Archaeology-INA) kuruluşuna yol açan, tarihsel bir olay olmuştu.
Prof. Dr. Bass’ın 1977-79 yılları arasındaki ikinci denizaltı çalışması, içindeki 20 bin cam nesneyle İ.S. 1025’te Bodrum Serçe Limanı’nda batan tekne Bodrum Müzesi’nde sergileniyor. Bass: “1960’ta Türk Hükümeti’nin izniyle Bodrum Kalesi’ndeki müze için naçizane ilk adımı attım. Ancak, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi bugün dünya çapındaki ününü Müdür Oğuz Alpözen’in ileri görüşlülüğü, hayal gücü ve sıkı çalışmasına borçludur” demişti.
1982 yazında, Bodrumlu süngerci Mehmed Çakır, Antalya Kaş’ın, Uluburun Batığı’nı bulmuş ve Müdür Alpözen’e bildirmişti.
Dr. Bass ve yardımcıları, Mısır kökenli İ.Ö. 14. yy’dan kalma 16 metrelik, bu teknede şu önemli buluntuları ele geçirdiler:
Öküz gönü biçiminde, 10 ton bakır, 121 bakır topuz ve oval külçe, bir ton kalay, 149 kavanoz dolusu melengiç reçinesi, 175 adet en eski cam külçe… Altından (disk biçiminde kolye, şahin kolye, tanrıça kolye, kadeh), fayans boncuklar, kaya kristali, akik, fayans, devekuşu yumurtası kabuğundan boncuklar, gümüş bilezikler, hurda gümüş… İki düzineden fazla deniz kabuğu yüzüğü, Baltık kökenli (!) kehribar boncuklar, akik, kuvars, fayans, cam, gümüş takı koleksiyonu, madalyonlar, kolyeler, boncuklar, küçük bir halka ve çeşitli parçalar da vardı.
Elektrum, gümüş ve sabun taşı nesneler arasında, üzerinde Firavun Akheneton’un karısı “tek tanrılı dine” dönmek isteyen Kraliçe Nefertiti’nin adı yazılı, altından b.kböceği biçiminde, baş, boyun, eller ve ayaklar altın tabakayla örtülü mührü ile bir de altın kaplama tunç heykelcik (8) vardı. 22 bin 400 dalış gerçekleştirilen Uluburun kazısı 11 yaz sürdü. Prof. Dr. Bass, batıkların incelenmesi için 1972’de (INA) adına 1990’larda, Bodrum’da Türk arkeologlar ve konservatörlerden oluşan bir araştırma merkezi de kurdu.
22 Aralık 2002’de, Prof. Dr. Bass, “Türkiye’deki kazı izninin iptal edildiğini” bana bir ileti ile bildirmişti. Bu konuyu haberleştirme isteğimi ilettiğimde, 23 Aralık’ta aldığım 1,5 sayfalık yanıtın ilk paragrafı şöyleydi: “Kimse bana iznimin neden iptal edildiğini söylemeyecek, fakat yüksek konumdaki arkadaşlarımdan işittiğime göre, askeriye iznimi durdurmuş. Bu konu beni çeşitli nedenlerle incitiyor.(…) Bugün, sanki ben bir suçluymuşum gibi uygulama yapılıyor.”
Bodrum’da araç-gereç satan bir Türk’ün iftirasını içeren şikâyeti nedeniyle, izni iptal edilen Bass hakkında, Türk yetkililer tükürdüklerini, iki yıl sonra yalamakla kalmadılar, 2004’te Prof. Bass’ın Türk vatandaşlığını da kabul ettiler.
Arkeolog Oğuz Alpözen, 1962’de Amerikan Sualtı Kazı heyeti ile çalışmalara başlayınca “ilk Türk denizaltı arkeoloğu” olarak, 1970’te Kale’ye müdür yardımcısı, 1971’de de Antalya’ya atanmış. Biz kendisiyle 78 yılında Bodrum’a müdür olarak döndüğünde tanışmıştık. Alpözen’in ilk işi Miken, Sualtı Eserleri, Karya Salonları’nı oluşturmak oldu. 1979’de, Kale’deki kilisede “Tunç Devri”, 1982’de İtalyan Kulesi’nin alt katında ise “sikke ve mücevher” salonlarını açtı. 1992’ye gelindiğinde, 10 ayrı sergi salonu yaratmıştı. Alpözen, “Buranın yalnızca arkeoloji profesörleri için bir müze olmasını istemiyorum. Ziyaretçilerimizin yarısı eski uygarlıklar hakkında hiçbir şey bilmiyor. Türkiye’nin köylerinden gelen çobanlar için dahi, geçmişi anlaşılabilir kılmak istiyorum” demişti. Ne var ki hakkında açılan 24 davanın tümünde aklandı. Her üç ayda bir teftiş geçirmesini Alpözen bana şöyle değerlendirmişti: “Teftişlerin hepsinde ‘neden yapmadın?’ diye değil, ‘neden yaptın?’ diye sordular. Müzedeki her salonun açılışından sonra mutlaka soruşturma geçirdik. Hepsinden de alnımızın akıyla çıktık.”
Ah rahmetli Prof. Dr. George Bass, ah değerli Oğuz Alpözen! Sizlere sonsuz teşekkürler…