Hayal kurmak cesaret ister, o hayalin peşinden gitmek ise çok daha fazlasını…
Bu yazıyı nehrin iki yakasında da oturmuş biri olarak yazıyorum.
Suyun ne kadar hızlı aktığını, yüzme hatta yüzerlilik özelliğini bile kaybettiğini bilerek dile geliyorum.
Biliyorum çünkü o nehirde birkaç kez boğuldum, güzel kız kardeşim.
Ama sana güzel bir haberim var: Biz kadınız!
Yaratabilme kabiliyetini rahminde, ölebilme ihtimalini nefesinde taşıyanlarız.
Boğulmaktan korkma, çünkü bir kadın olarak yeniden doğmayı çok iyi biliyorsun.
Hayal kurmayı bıraktığım, sadece “hayatta kalmaya ve kaldırmaya” odaklandığım bir dönem vardı.
Bu öyle bir güdüydü ki hayal kurmayı bıraktığımı, arzularımı, hedeflerimi hatırlayamadım bile.
Tam bir akut stres tepkisiydi ve 3 yıl gibi uzun bir süre aldı. Savaş, kaç, don, delir… Hepsini yaşadım ve çok ağır bir depresyonda olduğumu epey geç fark ettim. Ataletsiz kaldım; bakın bu feci bir şey. Bu halden kurtulmanın yolu eylemden geçerken, eylemsizliğin dibinde kalmak insanı tamamen umutsuzlaştırıyor. Çevremdeki dostlarım yeteneklerimi, daha önce başardıklarımı, yeniden başarabileceğimi, yorgun ve stresli olma hakkım olduğunu söyledikçe bu güzel sözlerin altında ezildim. Avazım çıktığı kadar “Görmüyor musunuz, o kadından geriye bir çöp yığını kaldı!” diye bağırmak ve ağlamak istedim ama onu bile yapacak gücü bulamadım.
Dilendim, dinledim ve “ama”lı cümleler kurdum. Emin ol, kendi nefesinde boğulmak atlamaya korktuğun nehirde boğulmaktan daha kötü.
Hayal kurmak, bu toplumda unutmak zorunda kaldığımız, baskıladığımız bir meziyet.
Ama çoğumuzun içinde, an an kalbimizi heyecanlandıran o hayal ya da his kalıntısı var.
Kadınlar için o histen, hayalden vazgeçmek ya da vazgeçmek zorunda kalmak bir erkeğe göre daha yaygın. Ve bu sadece ülkemizde değil, tüm dünyada yaygın. Peki ya neden kadınlar hayallerinden erkeklere göre daha kolay vazgeçiyor? Şöyle bir bakalım:
Kadınlara, “Yeterince iyi olmadıkları” mesajı çoğu zaman çok erken yaşlarda ailede veriliyor.
Hayaller sadece bireysel değil, toplumsal koşullardan da beslenir. Kadınların sıklıkla desteklenmediği ve cesaretlendirilmediği bir dünyada, onların hayallerinin yarıda kalması çok da sürpriz değil.
Para, para, para!
Kadın, eğitimine devam etmek, iş kurmak ya da yeteneğini geliştirmek için gereken finansal desteği bulamadığında, hayallerini bir “lüks” olarak görme eğilimine giriyor. Sonuçta ona aile düzenini bozmaması ve koruması öğretiliyor. Onun hayalleri için ekstra bir bütçe kolay kolay çıkmaz.
Bir de olmazsa olmazımız Bermuda Şeytan Üçgenimiz var: Eş, ev ve bakım emeği üçgeni.
Bu üçgende sürekli bir koşuşturma hâkim. Annelik, yaşlı ebeveynlere bakma, ev işlerinin tamamını üstlenme, eşin beklentilerini giderme gibi sorumluluklar, kadının kendine ayırabileceği zamanı ruh emici gibi tüketiyor. Günün sonunda yorgun düşen kadın, “Bunun için artık ne zamanım ne de gücüm kaldı” haline teslim oluyor.
“Daha ne istiyorsun, şımarıklık yapma” ya da “Senin bir şeye canın mı sıkıldı, eğlence mi arıyorsun?” cümleleri, müthiş bir pasif agresif blok yaratıyor. Hayallerine ulaşma yolunda karşılaşabileceği risklerden ve belirsizliklerden bahsedip, mevcut konfor alanını terk etmemesinin onun hayrınaolacağını gösteren konuşmalar… Aman Allah’ım, ne çok örnek var böyle!
Çünkü hayallerin peşinden gitmek bazen işi bırakmayı, bazen eleştirilere göğüs germeyi, bazen de yepyeni bir başlangıç yapmayı gerektiriyor.
Kadınlar, toplumun gözünde sürekli bir sınavdan geçiyor gibiler.
Güzel, zeki, mükemmel bir anne ya da eş olmaları gerekiyor.
Kanaatkâr ve bereketli olmalılar; eşin birini bin yapmalı, herkesi huzurlu ve bakımlı tutmalılar.
Hayatında bir kez bile yumurta kırmamış, çamaşır yıkamamış, temizlik yapmamış erkeklerin onlar için uygun ve yeterli gördüğüne tamah etmeliler. Hayaller, böylesi bir yükün altında gerçekten lüks, kardeşim. Haklısın.
Çünkü hayatta kalmak, hayal kurmaktan daha büyük bir çaba gerektiriyor bu gerçeklerle.
Ben “rağmen” yapabilmiş olanlardanım.
“Korkmama” rağmen,
“Kurulu düzeni bozmama” rağmen,
“Eleştirilmeme” rağmen,
“Yoğulmama” rağmen,
“Boğulmama” rağmen,
“Duygusallığıma” rağmen…
Bu bir “hadi ayağa kalk” yazısı değil. Bu bir “kendini hatırla” yazısı!
Çünkü hop diye ayağa kalkılmıyor, bunu iyi biliyorum. Gönlü de, bedeni de yorgun ve yılgın kadın, tam tersi senden ricam: kendini hatırlamak için oturman. Kâğıdını kalemini al ve kendine otur, lütfen.
Sen kimdin, hatırla ve yaz. Sen olmaktan nasıl vazgeçtin, yaz. Tekrar hayal kurabilmek için kendine şefkat ve destek ver. Bu konuda senden alınanı sana sadece sen geri verebilirsin.
Unutma, sen yaratabilme yatağını bedeninde taşıyansın; kendini yeniden yaratabilirsin.