Turizmin başkentiyMİŞ gibi,
Mavi yolculuğun anavatanıyMIŞ gibi,
Eğlencenin adresiyMİŞ gibi,
Özgürlüğün sembolüyMÜŞ gibi,
Mavi ve yeşilin yuvasıyMIŞ gibi,
Aşıklar kasabasıyMIŞ gibi davranma konusunda giderek ustalaşıyoruz.
Üstelik bu -mışlara kendimizi inandırdık baya baya.
Bunun psikolojide adı bile var; Mitomani.
Mitomani, kişilerde kendi söylediği yalana inanma hastalığıdır. Bu tür hastalar hatalarını örtmek için sürekli yalana başvururlar. Bir süre sonra söyledikleri yalanlara kendileri de inanmaya başlarlar.
Bugün -mış gibi konuşup davrandığımız konular eskiden gerçekten vardılar ve yaşanabilir durumdaydılar. Sonra biz para için her birinin içini boşaltıp geriye bir Bodrum posası çıkarttık.
Ama görseniz nasıl inanıyoruz o posanın içinde hala meyvenin özünün durduğuna sulu sulu lifli oh mis. Oysa ki; içi boşaltılmış bir mandalina posasından başka bir şey tuttuğumuz yok.
Şimdi kim nasıl bu posanın içini boşalttı, meyvenin en faydalı kısmını kim yedi, vitamini kimin bedenine yaradı bu konulara hiç girmeyeceğim. Zira manasız! Bırakalım bu yersiz konulara siyasetçiler vakitlerini harcayıp çene suyuna çorba yapıp içsinler.
Eskiden acenteler ve otelciler bir orkestra gibi hareket ederlerdi.
Her iki tarafta maksimum kar elde etmek isterdi ama turistin neyi sevdiği, beklediği, güvenliği, kalitesi ve eğleniyor olması her ikisi içinde önem arz ederdi. Artık birileri gelip para harcasın da kim nerden ne koşulda geliyorsa gelsin kafasındalar. Ama sorsan tüm turizmciler “eski turist yok eskiden kaliteli müşteri vardı abi” yakınmasında bulunuyorlar ve aslında sunduğu kaliteyi düşürüp kalitesiz müşteriyi kendilerinin çektiğini asla kabul etmiyorlar. Eskiden Gümbet ve Bitez dışında elle sayılır otel vardı bugün otel ve pansiyonları yürüdüğünüz caddede bile saymak mümkün değil. Bu gelişim değil aptallıktır hala anlayamadık.
Bodrum’da onlarca tekneci her sene daha az hafta iş yapar hale geldi. Hiç kimse çıkıp bu soruna bir çözüm bulmak için proje geliştirmiyor. Bakış açısı; “Bilmem kaç milyon eroluk teknesi var adamın bi zahmet gitsin kendini tanıtsın yurtdışında” Zaten adamlar denizcilik mi yapsınlar, pazarlamacı mı olsunlar bilemez hale geldiler bu sayede. Adamın ailesinin rızkını riske atıp tekneyi yapıp bin bir güçlükle ayakta tutuyor ve işini iyi yapması yetmiyor bir de kendini pazarlamayı kendisi yapmak zorunda. Ama tüm tanıtım filmlerinde o gayıkları koylarda süzülürken çekmeyi biliyoruz.
Çarşı esnafı kalmadı diye söyleniyor bir kısımda. Böyle söylenenlere en son ne zaman çarşıya alışveriş yapmaya hediyelik almaya indin diye soruyorum cevap hep aynı “oooo ben en az 10-15 senedir çarşıdan bir şey almıyorum” Evet zaten çarşı esnafı tam da böyle bitti şekerim. Sen avm’den komşuna hediye aldın diye ve evet gerçekten bu kadar basit. Ne bekliyordunuz? Çarşıdaki esnaf senin avm sevdan karşısında bir romantizm semboli olma ısrarıyla batsa mıydı? Ki çoğu battı o ayrı. Şimdi bence sus ve çarşıdaki çakmacılara sataşma.
“Şekerim evler çok pahalandı, insanlar bu kiralara nasıl yaşayacak” diyenlerin fazladan bir evi daha olsun “piyasa böyle dostum daha azına veremem” demezlerse bende Tuna değilim. Ama rakı sofrasında hem Bodrum’un geldiği halden hem de kiraların yüksekliğinden söylenmeye devam ederler.
Sürekli her konuda mış gibi yapıyoruz dostlar.
Haziran ayındayız teknelerimiz hala yatıyor limanda.
Otellerimizin yarısından çoğu boş.
Kurumlar çalıştıracak eleman bulamıyorlar çünkü Bodrum’da kimse elemanlarına burada yaşamlarını sağlayacak maaşları veremiyor.
Bir bir işçi sınıfı memleketine döner hale geldi.
Devlet memurları bile lojmanları yoksa Bodrum’dan kaçıyor.
Bir de eskiden Bodrum çok güzeldi artık bozdu ben gidiyorum diyen bir kesim var.
Allah yolunuzu açık etsin, vardığınız yerdeki halkada sabır versin.
Herkes eleştiriyor ya da kendini kandırıyor da;
Bir kişi de ben ne yapabilirim diye sormuyor.
Neyse ki;
Belediyemiz süt dağıtıyor da modern ve sağlıklı kalıyoruz.