Hazırsanız yeni öğrendiğim bir tanımı size anlatıp az biraz canınızı sıkacağım…
Gerçi canımız hep sıkkın bir tane daha sıkılmış lafı olmaz.
Öğrenmenin yaşı yok azizim yeni bir terim öğrendim.
Aslında hepimizin hali hazırda ara ara yaşadığı bir hissin meğerse bir adı varmış.
Telaffuzu biraz zor, duyunca insana bir çiçek ismi gibi geliyor ama değil elbette
“Anemoia”
Hiç bilmediğiniz ve bulunmadığınız bir zamana veya ana duyulan özlem.
Bir fotoğrafa bakarken, bir film izlerken veya bir şarkı dinlerken zihnin tecrübe etmediği bir anı, özlemle anmasıdır. Kişi böyle hissederken aynı zamanda içinde bulunduğu andan da memnuniyetsizlik duyar. “Keşke o an orda olsaydım” dediğimiz zamanların karşılığıdır.
Ben genelde eski Bodrum fotoğraflarına, anne babamın gençlik fotoğraflarında yada antikacılarda hiç tanımadığım insanların fotoğraflarını yada mektuplarını görüp okuduğumda hissederim bunu.
Hiç tanımadığınız birinin 50 yıl önce yazdığı mektubu okudunuz mu bilmiyorum ama o ana ışınlanmak isterim. Yazıldığı oda kalemi tutan eller, içerden çıkan o hisler, odanın kokusu gibi onlarca his ve düşünce eşlik eder okurken.
Bu hissin tanımı olduğunu öğrenince bu kavram ve his hakkında düşünmeye başladım.
Son zamanlarda en çok ne konuda Anemoia hissettiğimi aradım zihnimde.
En sık bu hisle karşılaştığım yerler;
Kütüphanem, 70’lerin şarkıları, yaşlılardan dinlediğim anılar vs…
Gördüm ki son birkaç yılda en çok ‘ah’ diyip öykündüğüm bu hissin içine girdiğim konu;
Eski Türkiye.
Mesela Süleyman Demirel’in kapak olduğu bir karikatür dergisi gördüğümde yada Ecevit’in eski bir resmini gördüğümde oraya ışınlanıp “helal olsun yahu! Zaman eleştirdiğimiz yerlerde bile aslında ülke çıkarları adına hepinizin durduğu bir kırmızı çizgi varmış” demek istiyorum.
Ölünün arkasından yapılan övgüler ve güzel anmalar vardır ya.
Hani ölünün hiç işine yaramayan.
Anlatıcının kendini iyi hissetmesini sağlayan, ölünün yakınlarının kendini iyi ve gururlu hissetmesini sağlayan.
Neden yaşarlarken yakınlarımıza, tanıdıklarımıza, sevgililerimize, ailemize, siyasetçilere, yöneticilere, elemanlara bu övgüleri yapmaz anılarımızı birlikte yad etmeyiz?
Lise ve asker arkadaşlarının bir araya geldiklerinde kendi eskilerini yad etme alışkanlığı içtenlikle doğarken günlük hayatlarımızda bir dostumuzu arayıp “yaa hatırlıyor musun şurda, şöyle olmuştu iyi ki varsın yahu” demeyiz?
Neden kaybettikten sonra, eskinin o güzel hatırasının kıymetini biliriz de yaşarken onurlandırmayız?
Çok enteresan tipleriz.
Çocuğumuzu sevgilimizi şımartmak istemeyiz toplum olarak.
Yav insan sevdiğini şımartmadıktan sonra sevmenin sevilmenin ne kıymeti vardır.
Bir siyasetçiyi eleştirirken bir yandan iyi yaptıklarını neden övemeyiz.
Bir takımı tutarken niye rakip takıma ölesiye gıcık oluruz, helal olsun ne güzel oynadı adamlar diyemeyiz?
Acaba bu bir nankörlük hali midir, kıymet bilmemek midir yoksa zamanın her daim bizimle eş akacağını her zaman herkesi ve her olayı kontrol edebileceğimizi düşünen kibirli yanımızdan mıdır emin olamıyorum.
Ne acıdır ki dünyanın 21. yüzyıla hazırlandığı dönemlerde ben 19.yüzyıl Türkiyesini özlüyorum bir arpa boyu yol alamadığımızdan değil neredeyse 15.yüzyıla geri dönmek üzere olduğumuz için galiba.