19 Nisan 2024 Cuma
Ruhi Mehmet ÇİLEK
Ruhi Mehmet ÇİLEK
SEYYAH
28.04.2020 12:58

BİR (1) KOY ÜÇ (3) AL

BİR (1) KOY ÜÇ (3) AL

Irak savaşının açıktan taraf olunan 1. fazında “Yeni Osmanlıcılık” fikriyatının tezahürü babındandır, başlıkta verildiği biçimi ile formülize edilen, yeni dünyanın, yeni anlayışlı ülkesinin, yeni cihat anlayışı. Dönemin muktediri, Turgut Bey, canım yurdumun milliyetçi ve muhafazakâr damarını okkalayarak, ilaveten dönemin rüzgarını ve ruhunu da iyi yakalaması hasebiyle, o günün “ver mehteri” teraneleri ve terennümleri muvacehesinde, Kerkük’ü ve Musul’u canım Yurdumun topraklarına katmayı da, küçücük hayal dünyasından geçirdiğini ve bunu da bizlere alenen ve açıktan ve de korkmadan hatta arlanmadan, elindeki dolmakalemi tıpkı gözümüze sokarcasına sallayarak, izah etmişti. Asla tefekkür etmedi ve demedi, “yahu buralar bizim de taraf olduğumuz anlaşmalarla terk edilmiştir”, nerdeee, eeee Allah izan ve haya etmeyi herkese nasip etmemiş ki, ne yapalım… Oysa azıcık tefekkür etse, buralar bizim komşumuzun evinin bir odasıdır, biz nasıl komşumuzun evinin bir ya da iki odasına göz dikeriz, sonucuna varacak ama işte… Milletlerarası nizamın tesisi peşinde ve kendilerini emsali şimdiye dek görülmemiş bir gücün mümessili zannedenlerin siyasi ve iktisadi menfaatlerine çıpa atarak nemalanmanın hayhuyu dahilinde gaflet ve delalet ile göz ve akıl karalığı maalesef ki sonuç vermemektedir, en azından beynelmilel düzeyde. Lakin, Türkiye sağının bitmez tükenmez “Yeni Osmanlıcılık” ve “Yeni Halifecilik” hayallerinin sınır yoktur… Bugün artık yaşları ve illiyetleri gereği ortalıkta dolaşamayan ve “Kemalizmin” Yurtta sulh ve cihanda sulh ile ifade edilen hiçbir komşunun ya da ülkenin içişlerine karışmama yaklaşımını hedef tahtasına oturtarak, bağnaz, tutucu ve pasif olarak değerlendiren ebleh güruh öncülüğünde yeni liberalizm postu altında bir yanıyla başkanlık sisteminin yoluna seramik döşüyor, esasen de cihatçı çevrelere cesaret aşısı zerk ediyor diğer yanıyla da beynelmilel mahfillere selam çakıyor ve hanutlarını (bir tür komisyon) kapıyorlardı. İşte bu akıldışı hayaller ve hülyalar ile cümbür cemaat canım Yurdumu getirip 1994 krizinin duvarına dayadılar. Rüyanın ve hülyanın sınırı olmasa da iktisadın bir sınırı ve sıkleti vardı… Mezkûr dönemin, dünyalığını yedi sülalesini doyuracak düzeyde yapan ve nihayet-i vazifeşinas iş aleminin ikinci sınıf mümessillerinden şimdilerde faaliyetini yürüten var mı? Zinhar… Hepsi tarihin sayfalarındaki yerlerine kurulmuşlar, o gün işten ve dişten arttırdıkları ile bugün idame-i hayat eyliyorlar…  Peki, ne oldu “Musul ve Kerkük” hayallerine, geçmiş olsun, Türkiye sağının tüm hayallerinde gerçekleştiği üzere, “sukut-u hayal” … Bir Galatasaray, Milan maçından sonra bir İtalyan gazeteciye, “yendiniz ama çok kötü oynadınız” demesi üzerine, şişik egosu ve sönük dil bilgisi ile Fatih Bey (Terim) cevaben “Resultante importante” demişti ya, tam o realize oldu sanki…

 

Evet Turgut Bey ve o dönemdeki, yardakçı, yardımcı, avene ve erketelerine şimdi bunu hep beraber tekrarlamalıyız. Sen kimsin, hayatında hamamda 2 türkü çığırdın diye seni assolist yerine koyacaklarını mı zannetmiştin, demişlerdi de çok kızmıştı, şahsı şahsen… Siyasal İslamcıların, ılımlı İslamcıların şahı, piri, Adnan Bey olup, onu ayağa kaldıran ise, konjonktür ve dünya jandarması ABD ile Turgut Beydir ve bu uğurda en büyük avenesi de Kenan Beydir. Ama, Bir (1) koyup üç (3) alacağız andevüllüğünün bayraktarıdır Turgut Bey.

 

Şimdi bakıyorum da, hal-i pürmelal sırıtıyor; çıkar peşinde koşanları vareste tutarak, toplumun aklı başındakilerin liderliğine soyunmuş bir kısım ise koro halinde; “ne çıkarımız var da Irak’tayız” gibi abuk ve de subuk görüşün muvafıkları olmuş, yahu deki çıkarın var, işgale mi yelteneceksin hemen, de ki komşunun evinde ya da işinde gözün var (yani bu senin çıkarına) gücün ve imkanın da yerinde adam garip ve bedenen de cılız ve çelimsiz biri, hemen hücum mu çıkarmak gerek, hemen oraya çökmek mi gerek. Bu kafayı anlamak mümkün değil, adam gibi, devlet gibi verdiğin sözün, attığın imza ile bağıtladığın anlaşmaya sadık kal değil mi, nerde… “Çıkar” tılsımlı kelime tabii ki… Çıkar hırsı gözü bürümüş ise ne hak, ne hukuk, ne düzen, ne nizam ne de iltizam… Varsa yoksa çıkar. Oysa azıcık tefekkür etse, senin çıkarına olan bir şey muhatabının zararına, ama akıl çıkar hırsı dolmuşsa, gözü kan bürüyebiliyor demek ki…Evet, ne yazık ki, “çıkar” hırsı “ortak çıkar” fikriyatının önüne geçmiş… Yani “ne çıkarımız var” deyip politika yapanlar ve toplumun aklı başındakilere liderlik iddiasında bulunan zevatın behemehâl, biz hukuk gözeticisiyiz, çıkar üstünden komşu ya da hamle değerlendirmesi yapmayız. “Ne demek çıkar, ayıptır, günahtır” demeleri gerekmektedir. Peki, derler mi, nerdeeee… Bak iddia ediyorum, kazara direksiyona geçseler, var seyreyle durumu dedirtecekleri ayan beyan sırıtıyor. Nokta. Hatta üç nokta.    

 

Gelelim yeniden, “Yeni Osmanlıcılık” hayallerinin mümessili Turgut Beyin, cihatçı politikalarının, askeri, siyasi ve iktisadi sonuçlarına tekrar. Devr-i iktidarında, hayali ihracat patlamış, gecelik tebliğlerle (örnek terlik tebliği) ödenen devasa vergi iadeleri, ihracat teşvikleri ve nihayetinde abuk subuk inşaat ihaleleri ile “beytül mal”a su taşıyan tulumbada su kalmamış idi. Çıkarımız oradadır, gazı ve dolduruşu ile yelkenine iyi de bir rüzgâr alan muhterem ve aveneleri hiç beklemedikleri yerden ve biçimde bir tepki ile karşılaştılar. Devrin Genel Kurmay Başkanı, görevini biat et rahat et yerine, fikri hür vicdanı hür ve yasadan gelen yetkisini kullanarak esasen de hissi kablel vukusu yüksek şekilde bir yaklaşım göstererek ve anlaşılan o ki, savaşa girelim baskısına müthiş bir direniş göstererek ancak sonuçta da durumu kurtaramayacağını anlar ve tarih önünde mesuliyet yüklenmeme adına basar istifayı… Şüphesiz ben devrin Genel Kurmay Başkanı Necip Torumtay’ı askeri açıdan değerlendirebilecek biri değilim, ilaveten mezkur zata alkış çalacak biri de değilim, ayrıca yine mezkur zata takdir yazısı da yazabilecek kadar da tanımam kendisini… Ancak hilaf-ı akıl karşısında, bir hiç uğruna sürüklenilen sergüzeşte karşı abide gibi dikilişi ve vaziyet alışına da alkış tutmazsam kendimi huzurlu hissedemem açıkçası… Böylesi durumlarda şapka çıkarıp, selam durmak insanlığın gereğidir. Diğer taraftan askeri rol alınamayınca, hariçten ve havadan yapılan erkete görevlerin maliyetlerini ise bugün Irak’a bakan her göz, velev ki görme kabiliyeti ola, tüm çıplaklığı ile görmektedir. 

 

Savaş çocuk oyuncağı değildir, bilgisayar ortamlarındaki oyun hiç değildir, sonuçları çok acı ve kahredicidir. Çocuklarınızı yitirirsiniz, “Yemen Türküleri” yakmak yürekleri soğutmaz olur sonra. Sonra baş belaya, burun boka sarınca da, sarıl dur mazerete, hani mesela 1. Dünya Savaşına “Sergüzeşt Paşaların” abidiki-gubidiki ile girip sonunda makus kader tecelli ediyor ya, yeniliyorsun ya, gelsin mazeret aslında biz yenilmemiştik te, ittifak yaptığımız ülkeler yenildiği için biz de yenik sayıldık ta, bıdı bıdı. Tam da kargaların sırt üstü yatıp güleceği cinsten bir mazeret, ne demek yenik sayıldık, futbol maçı mı bu meret, savaş, sen yenilmedi isen savaşmaya devam et, elinden tutan mı var. Neyse ki Allahtan bir Atatürk ve ekibi çıkıyor da yenilginin belgesini yırtıp atıyor. Amannnn, sergüzeşt paşaların soktuğu savaşa da benzemez artık çağımızın savaşları, ilaveten ufukta da bir Mustafa Kemal geliyor gibi görünmüyor. Neyse ki artık Turgut Bey gibi sergüzeştler de yok, çok şükür…

Son Haberler

©2016 - BHM | BODRUM HABER MERKEZİ info@bodrumhabermerkezi.com