2 Temmuz 1993‘de insanlık, insan yakan insanların haberiyle irkildi.
Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas‘a giden 33 Alevi yazar, ozan ve aydın, Madımak Otelinde yakılarak katledildi.
Bu katliamın siyasi boyutunu irdelemeye pek gerek yok, nesi irdelensin ki?
Katliamı yapanlar "Cumhuriyet, Sivas‘da kuruldu, Sivas‘da yıkılacak", " Kahrolsun Laiklik" diye sloganlar atıyor, Atatürk büstlerini parçalıyordu.
Refah partili belediye başkanı eylemler öncesinde hotelin önüne bir kamyon kaldırım taşı bırakıyor, eylemcilerin başında ise refah partili meclis üyesi bulunuyordu.
Daha sonra bu insanların avukatlığını ise Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan üstlenip ve bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret edecekti.
Siyasi manzara çok açık ve net ortada idi.
Bir yanda Atatürk Türkiye‘sinin can düşmanı şeriatçılar, bir yanda ulusal bağımsızlık ve Atatürkçü kimlikleriyle tanınan Aleviler.
Her şey o kadar açık, ortada ki, bu sebepten beni katliamın siyasi yanından çok insani yanı ilgilendiriyor.
Sadece fikirleri farklı diye bir insan, başka bir insanı yakabilir mi?
Hangi din, hangi mezhep, böyle bir şeye müsade eder ki?
Hangi insan, bir otelin içinde kısılıp kalmış savunmasız insanlar yanarken, balkonundan bunu seyredip gülebir ki?
Hangi insan, insan yakarken, kendine insan sevgisini emreden Allah‘ının adını haykırır ki?
Aleviler, Yunus Emre olup, Hacı Bektaş olup, Pir sultan olup yüzlerce yıldır insan sevgisini hakırıp durmuş bu topraklarda.
Onlar "Yaratanı severiz, yaratandan ötürü" demiş.
Nasıl oluyor da, tüm öğretisini insan sevgisi üzerine kurmuş, insanı incitmenin tanrıyı incitmek olduğuna iman etmiş insanlar Allah adına diri diri yakılıyor, bunu anlamak mümkün değil.
Alevilik Anadolunun binlerce yıllık kadim kültürüdür.
Kullarına ilk olarak okumalarını emreden bir kutsal kitabın inananları, neden kendileri okumuyor da sadece şehlerini , şıhlarını dinliyor, emir alıyor, bunu da anlamak mümkün değil.
Onların küfrettiği ve yaktığı kültürün ozanı Pir Sultan bakın nasıl seslenmiş, yüzlerce yıl önce;
Koyun Beni Hak Aşkına Yanayım
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan
Yolumdan Dönüp Mahrum mu Kalayım
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan
Kadılar müftüler fetva yazarsa
İşte kement işte boynum asarsa
İşte hançer işte kellem keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Onların yolu şekilden, gösterişten uzak, Tanrı ile insan arasına hiç kimsenin girmediği,
Anadolunun binlerce yıldır devam ettirdiği kadim inançlarıda içinde taşıyan bir ulu yol‘du bu yol‘un özüde insan sevgisiydi.
Zülfü Livaneli, bu katliam için yazdığı şiirde duygularımızı o kadar güzel özetlemiş ki;
Yasamak bu yangın yerinde
Her gün yeniden ölerek
Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak
Yalanla kirlenmiş havada
Güçlükle soluk alarak
Savunmak gerçeği çoğu kez
Yalnızlığını bilerek
Korkağı döneği suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak
Işığına kavuşmuş pervaneleri hasret ve sevgiyle anıyorum.
Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas‘a giden 33 Alevi yazar, ozan ve aydın, Madımak Otelinde yakılarak katledildi.
Bu katliamın siyasi boyutunu irdelemeye pek gerek yok, nesi irdelensin ki?
Katliamı yapanlar "Cumhuriyet, Sivas‘da kuruldu, Sivas‘da yıkılacak", " Kahrolsun Laiklik" diye sloganlar atıyor, Atatürk büstlerini parçalıyordu.
Refah partili belediye başkanı eylemler öncesinde hotelin önüne bir kamyon kaldırım taşı bırakıyor, eylemcilerin başında ise refah partili meclis üyesi bulunuyordu.
Daha sonra bu insanların avukatlığını ise Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan üstlenip ve bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret edecekti.
Siyasi manzara çok açık ve net ortada idi.
Bir yanda Atatürk Türkiye‘sinin can düşmanı şeriatçılar, bir yanda ulusal bağımsızlık ve Atatürkçü kimlikleriyle tanınan Aleviler.
Her şey o kadar açık, ortada ki, bu sebepten beni katliamın siyasi yanından çok insani yanı ilgilendiriyor.
Sadece fikirleri farklı diye bir insan, başka bir insanı yakabilir mi?
Hangi din, hangi mezhep, böyle bir şeye müsade eder ki?
Hangi insan, bir otelin içinde kısılıp kalmış savunmasız insanlar yanarken, balkonundan bunu seyredip gülebir ki?
Hangi insan, insan yakarken, kendine insan sevgisini emreden Allah‘ının adını haykırır ki?
Aleviler, Yunus Emre olup, Hacı Bektaş olup, Pir sultan olup yüzlerce yıldır insan sevgisini hakırıp durmuş bu topraklarda.
Onlar "Yaratanı severiz, yaratandan ötürü" demiş.
Nasıl oluyor da, tüm öğretisini insan sevgisi üzerine kurmuş, insanı incitmenin tanrıyı incitmek olduğuna iman etmiş insanlar Allah adına diri diri yakılıyor, bunu anlamak mümkün değil.
Alevilik Anadolunun binlerce yıllık kadim kültürüdür.
Kullarına ilk olarak okumalarını emreden bir kutsal kitabın inananları, neden kendileri okumuyor da sadece şehlerini , şıhlarını dinliyor, emir alıyor, bunu da anlamak mümkün değil.
Onların küfrettiği ve yaktığı kültürün ozanı Pir Sultan bakın nasıl seslenmiş, yüzlerce yıl önce;
Koyun Beni Hak Aşkına Yanayım
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan
Yolumdan Dönüp Mahrum mu Kalayım
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan
Kadılar müftüler fetva yazarsa
İşte kement işte boynum asarsa
İşte hançer işte kellem keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Onların yolu şekilden, gösterişten uzak, Tanrı ile insan arasına hiç kimsenin girmediği,
Anadolunun binlerce yıldır devam ettirdiği kadim inançlarıda içinde taşıyan bir ulu yol‘du bu yol‘un özüde insan sevgisiydi.
Zülfü Livaneli, bu katliam için yazdığı şiirde duygularımızı o kadar güzel özetlemiş ki;
Yasamak bu yangın yerinde
Her gün yeniden ölerek
Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak
Yalanla kirlenmiş havada
Güçlükle soluk alarak
Savunmak gerçeği çoğu kez
Yalnızlığını bilerek
Korkağı döneği suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak
Işığına kavuşmuş pervaneleri hasret ve sevgiyle anıyorum.