29 Mart 2024 Cuma
Ruhi Mehmet ÇİLEK
Ruhi Mehmet ÇİLEK
SEYYAH
03.05.2021 11:18

1 MAYIS

1 MAYIS

Bir romanda okumuştum; Rus edebiyatı olduğu kesin lakin yazar ve roman ismi ne yazık ki aklımda değil, Çarlık Rusya’sında yoğun baskılar ve engellemeler altında “1 Mayıs” kutlaması için yer ve yöntem arayışı içindedir devrimciler, sonra birden balık avına çıkılıyor izlenimi verilerek yüzlerce balıkçı teknesi ile denize açılırlar ve doyasıya ve de gönüllerince

görece özgür bir ortamda 1 Mayısı kutlarlar… Kitap ismi ya da yazar ismi hatırlayamıyor olmam ise bana yeter bir ayıp olarak kayda geçiyor, ahada kayıt ettim… Vazgeçtim; bilmem hangi kitabın, bilmem hangi sayfasında yazıldığı üzere gibi bir detay vermeyi, haydi bunu anladım diyelim, bari yazarın adını hatırla değil mi? O da yok, ne yapalım… Lakin muhtemelen Ostrovski’nin bir eserinden olabilir diye hatırlıyorum tüm bunları… Bazı kerameti kendinden menkul arkadaşlarımızın sahip olduğu meziyet ve maharete sahip değilmişim demek ki… Neyse kendime fazla da yüklenmeyeyim, neme lazım sonra bu lüzumundan fazla mütevazilik bazılarınca gerçek kabul edilir, Allah muhafaza…Evet, asıl meramım ve muradıma geçeyim…

Çarlık Rusya’sında işçi sınıfının mücadelesine amansız ve kanlı bir takip yürütülüyor… Özellikle ve ilk başlarda mücadelenin ciddi biçimde kanlı başlamasının merkezlerinden biridir, Odesa… Aynı zamanda Karadeniz’de önemli bir limandır, Çarlık Donanması için… Potemkin Zırhlısı başkaldırısı önemli bir kilometre taşıdır bu baptan… Karada yürüyen, açlığı sonlandırma, sömürüyü sonlandırma mücadelesine, Potemkin Zırhlısı da katılır… Odesa şehri dayatılan yokluğa, yoksulluğa ve yolsuzluğa artık yeter babından büyük çaplı bir grev başlatır, işçi köylü ve sade vatandaş hep beraber, hep birlikte teyakkuzdadır, direniş yükselmektedir. Mücadelenin yoksullar tarafı böylesine organize ve güçlü haykırışlara ve direnişlere mütemayil olunca doğal olarak muktedirlerin kılıcı Çarlık Ordusunun da acımasız olacağı yeterince sarihtir. Ve öyle olur, bu direnişin karada ve denizde yürüyen ayağını, geçen yüzyıl sinemanın başyapıtı seçilen hatta otoritelerin ittifakla sinema tarihini başlattıkları “Potemkin Zırhlısı” filminde görmek mümkün lakin nihayetinde bu da bir filmdir, gerçek hayatın direniş ve katliam boyutlarının ve de yaşanan acıların hepsinin mütekâmilen yansıtılması mümkün olamamaktadır. Yani ve özetle Devrimci mücadele ve karşıtı tenkil politikaları yoğun bir biçimde sürmektedir. Yaklaşan işçi mücadele ve dayanışma günü “1 Mayıs” kutlanacaktır hatta öyle ya da böyle mutlaka kutlanacaktır. Amaç mutlaka kutlamak olunca mutlak bir yol bulacaktır devrimciler. Devrimci önderler yoğun baskı ve tenkil politikasının sertliği karşısında kutlamaların mutlaka yapılması lakin olabildiğince güvenli ve kayıpsız yapılabilmesi üstüne kafa yormaktadırlar. Evet, karar verilmiştir, yüzlerce balıkçı teknesi, balığa gidiliyormuş edası ile denize açılır, 1 Mayıs anması, direniş yükseltilmesi ve mücadele kararı bir kez daha perçinlenir… Orantısız güç karşısında orantısız zekâ bir kez daha galip gelmiştir.

1980 faşist darbesi neticesi yolumuz maalesef cezaevine de düşer, sanki bizsiz olmazmış gibi, Adana Askeri Cezaevi, Adana Cezaevi derken yeni açılan adeta içeridekilerin bir vade sonra kendi ecelleri ile ölümlerinin kolaylaştırılması ve hızlandırılması açısından petrol rafinerisi dibine yapılan E tipi cezaevine geliriz… Kısa bir süre sonra “1 Mayıs” anmaları yapılacaktır… Bir gün yemekhanede, öğlen yemeği yenilirken, olabilecekleri sezme kabiliyeti yüksek ve sınırsız, korkuları içinde çaresiz kalmış yönetim, cezaevi müdür yardımcısını tüm avenesi ile adeta baskına gönderir… Emir kısa ve çok nettir… Kesinlikle “1 Mayıs” kutlaması yapılmamalıdır… Yapılırsa da karşılığı misli ile verilecektir… Yönetim yukarıdan gelen emirleri kendi kudret ve kompleksleri ile yoğurarak şiddetin orantısız ve sınırsız olacağını beyan etmiştir. Tutuklular da 1 Mayıs anması yapmakta kararlıdır… Kararın hayata geçmesi halinde “eti sizin kemiği bizim” kabilinden tesellümü yapılmış tutukluların başlarına, 12 Eylül muktedirlerinin tabiri ve dayatması ile savaş esiri sayılıyor olması ilavesi ile nelerin gelebileceğini kestirmek hiç de zor değildir… Dönem itibari ile kendi personeline bile zayiat değerlendirmesi ile bakan, bu kafa, bu göz için tutukluların külliyen yok edilmesi hiçten bile değil… Zaten mezkûr tarihten 2 yıl önce Arjantin’de devrimcilerin başına nelerin geldiğinin herkes yakın tanığıdır… Uçaklara doldurulan devrimcilerin, Atlantik Okyanusunda köpek balıklarının en çok bulunduğu noktalara belli bir yükseklikten atılmış olması uluslararası gözlemciler tarafından raporlara geçirilmişlerdi… Öncülünün liderleri ile ardıllarının Panama mekteplerinde aynı sıralarda dirsek çürüterek tedris olunduğu yeterince sarih iken, fazla kelamın lüzumu icap etmese gerektir. Neyse burada da, orantısız zeka, orantısız güce galip gelir… 1 Mayıs günü, yönetimin tüm ekip ve gözetleme ve ses dinleme teyakkuzuna rağmen, tutuklulardan ses seda çıkmamış olması, yönetimi çok sevindirmiş görünmektedir ve muhtemelen de vukuat raporlarına hiçbir şey olmamıştır, kaydı düşülmüştür. Lakin, şimdi tam hatırlamıyorum, ama ya 1 gün önce ya da 1 gün sonra anmalar yapılmıştır, oradaki devrimci önderler başta aktardığım ve kendilerine de detaylı anlattığım “Odesa kutlamalarından” yeterince feyz almış olmalılar.

Esasen bu darbecileri de anlamak çok kolay şüphesiz, adamların ihalesiz ve gönüllü misyonları zapturapt, derdest ve tenkil eylemek… Peki bunların aklı yok mu da böyle davranıyorlar… Yoktur, ben ona kanaat getirdim, bu muhteremlerin bilim adamı diye etraflarına aldıkları, 3-5 CIA ajanı ile andevül üfürükçü tarzında şarlatanlardan ibarettiler ve muhteremlerin yönlendirmesi yeter şarttır, galiba… Ne galibası… Galiba mı kaldı…

Sonuçta, bilim; tarihi, sosyolojisi ve antropolojisi ile olmuş bir övendire bunların gözüne gire gire, lakin bunlarda olmuş göz, öküz gözü, ne itelesen yetmez… Yahu el insaf, baskı, zulüm ve kan ile kim abad olmuş ki… Ahada gittiniz, o dönemin kasım kasım kasılanlarına ve böbürlenenlerine ne oldu, azıcık daha ömürleri olsaydı, yalancıktan da olsa, rütbeleri bile geri alınacaktı… Neyse, uzun lafın kısası, orantısız aklın karşısında orantısız gücün ömrü uzun olamıyor…

Son Haberler

©2016 - BHM | BODRUM HABER MERKEZİ info@bodrumhabermerkezi.com