21 Kasım 2024 Perşembe
Setenay ÖZBEK
Setenay ÖZBEK
Günlerin Getirdiği
28.03.2021 17:15

KEDİ KAVGASI

Erkek Kedi, sırtını güneşe vererek yattığı yerden, yarı açık gözlerle çevresini seyrediyordu. Ağzını açıp iyice esnedi. Yavrular biraz ilerde, şık şark halısının üstünde neşeyle ordan oraya koşup, yuvarlanıyorlardı. Oturduğu büyük kırmızı koltukta tembel tembel gerindi sonra, burnunu yukarı kaldırıp havayı iyice kokladı. Yemekte ne var diye düşündü ama hiç yemek kokusu alamadı. Bugün kuru mama vardı herhalde. Gözleri yanında kıvrılmış yatan dişi kediye takıldı. Kuyruğunu ona sevgiyle doladı. Sonra uzun uzun yalanıp kendi tüylerini temizleyerek parlattı.  

“Güzel, güneşli bir gün, Mırrr… mırrrrrr… Bahçeye çıkmalı. ”   

 

Etrafı yemyeşil, ulu ağaçlarla çevrili, rengarenk çiçeklerle bezenmiş, güzel bir bahçenin içindeki pembe evde yaşayan kedi ailesinin, sıradan ama mutlu sayılabilecek bir yaşantıları vardı. Pencere çıkıntılarına gelen güvercinleri seyrederek eğlenceli zamanlar geçiriyorlar, evin yaz-kış güneş alan bir köşesinde, bordo renkli yastıklara uzanarak uyuyorlardı. Sahipleri onları iyi beslediğinden yiyecek bulma sıkıntıları da yoktu. Hazır kutu mamalarla ve veterinerin önerdiği vitaminlerle, mükemmel besleniyorlardı.

Erkek Kedi’nin gözleri maviydi. Yumuşacık, gür beyaz tüylerinin altındaki bedeni, iştahlı olduğu halde, yağsız ve kaslıydı. Oldukça zarif hareket etmesine rağmen, arka ayakları da çok güçlüydü. Tam bir erkek kediydi ne kucaklanmaya ne de mıncıklanmaya gelemezdi. En sevdiği şey, kulaklarının arkasındaki hassas bölgenin kaşınması ve çenesiyle başının üstüne masaj yapılmasıydı.

Bahçeye çıktığında, sadece spor olsun diye, fare yakalamak gibi bir görevi vardı. Ama, işinin ehli, diplomalı, özel becerileri olan bir avcı olduğu halde şanssızlığından ya da rahatına düşkün olduğundan mıdır, bilinmez. Bir türlü fare yakalamıyordu. Özellikle besili, parlak tüylü ve sağlıklı, ince uzun kuyruklu olanları arıyordu. Ancak bu türden olanlar, son günlerin zor ve çetin koşullarında akıllanmışlar, daha iyi saklanmaya başlamışlardı. İstese hemen yakalayabileceği küçük sıska farelerle de o, hiç mi hiç ilgilenmiyordu.

Bu arada bazı komşu kediler, yeni yeni avcılığı öğrenmeye başlamış oldukları halde, kırk yılda bir, tesadüfen tuttukları fareleri herkese gösterip, böbürleniyorlardı. Erkek Kedi ise, hiç umursamıyor, bütün bunları küçük çabalar olarak değerlendiriyor, omuzlarını silkip, sağda solda oyalanıyor, saatlerce yalanarak, güzel, beyaz tüylerini dikkatle parlatıyor ve evin en sıcak köşesinde huzurla uyuyordu.

Dişi Kedi kızıl renkli, kısa, ipeksi tüyleri, kehribar rengi gözleriyle ve zarif, ince bedeniyle, her an vahşileşmeye hazır bir kaplanı andırıyordu. Aslında, dış görünüşünün tam tersine, uysal bir hayvandı. Ev yaşamının meyvelerini toplamaya bayılıyordu ama, doğal yaşamı da çok özlüyordu. Bu yüzden Erkek Kedi’yle birlikte bahçeye çıkmayı dört gözle beklerdi. Otların arasında sürünüp, kuşları takip etmeyi çok severdi. Arka ayaklarıyla, kendini hiç zorlamadan hafifçe zıplayarak bir ağacın üstüne çıkacak kadar çevikti. Artık evden pek sık çıkmadığından, pencerenin önüne gelen kuşları seyrederek doğa özlemini gideriyor, eşi ve yavrularıyla birlikte halının üzerinde gerçek bir zevk ve coşkuyla yuvarlanıp eğleniyordu.

Bir zamanlar, Dişi Kedi de iyi bir avcıydı. Hatta fare avcılığı konusunda uzun yıllar öğrenim görmüş, diploma bile almıştı.

“Fareleri senin için ben yakalamayı denesem, ne dersin? Hem, böyle boş oturmaktan da sıkıldım.” diyerek yardımcı olmayı öneriyordu.

Bu isteği duyduğunda Erkek Kedi’nin tüyleri diken diken oluyordu. Onun dışarıya çıkmasını, her ne nedenle olursa olsun istemiyordu.

“Sana göre değil bu işler.” diyordu.

“Evde otur, oyalan. Buradaki küçük fareleri yakala ve yavruları besle. Veteriner gittiğinde de kuaföre falan uğrama tüylerin yeterince dikkat çekici ve parlak.” 

Dişi Kedi genellikle söz dinlerdi. Zaten, dinlemezse olacak hırlaşmalara katlanamayacaktı. Kendi kendine düşündü ve uyumlu olmaya karar verdi.

Kocaman pencereleri olan, sıcak, pembe evde oturup, kızıl-beyaz tüylü, sevimli yavrularını besliyor, onlarla oyunlar oynuyor, düşler kuruyordu. Yine boş zamanlarında bahçeye bakan, büyük pencerenin önünde kuşları kovalayan sokak kedilerini seyrediyordu. Arada bir ziyarete gelen komşu kediler ona, sokakta ve bahçede olan bitenleri uzun uzun anlatıyorlardı.

“Bahçeye çıkıp, arada sırada bizde güneşlenelim mi?” diye soruyordu bazen erkek kediye.

“Şöyle, o yemyeşil ağaçlara tırmanıp, bizde kuşları kovalasak…. Biraz eğleniriz.”

Erkek Kedi kıskançtı. Kulaklarını dikleştirip, önce miyavlayıp sonra da hırlayarak,

“ Olmaz!” diyordu.

“Olmaz...”

“Sokakta bir sürü erkek kedi var. Sen onların huyunu bilmezsin. Sana yaklaşırlar sonra!” diyerek, yanından hiç ayrılmıyor, kuş bile uçurtmuyordu.

Bir süre sonra da, işi gücü, Dişi Kedi’nin yavrularını nasıl beslediğini kontrol etmek, sahiplerinden mama alırken, yeterince minnettar olduğunu gösterip göstermediğine bakmak olmuştu.

Pembe evde, yavrular büyüdükçe hırlaşmalar da artmaya başlamıştı. Hatta, bir ara dişi kedi komşu evin Gri Kedi’sine ziyarete gitti diye, sol kulağına bir pençe yemişti. Günlerce iyileşmemişti o kulak...

 Erkek Kedi yaptıklarını hemen unuturdu. Beyaz tüylerini saatlerce yalayıp parlatır, köşesine çekilip biraz uyur, uyandığında yine mırıldanarak sokulur, burnunu Dişi Kedi’nin burnuna dayar, kuyruğunu kuyruğuna dolardı. Dişi Kedi hırlaşmalar sıklaştıkça ona hemen yüz vermez olmuştu ve artık kin de tutmaya başlamıştı. Tıslayarak cevap veriyor, kızıl tüyleri diken diken oluyordu. Bir soprano gibi miyavlayarak tepkisini gösteriyordu.

Kasvetli bir kış günü, yağan yağmur gözyaşları gibi pencerelere çarparken, Erkek Kedi ona, böyle davranmaya devam edecekse pembe evden hemen gitmesini söyledi. Dişi kedi uzun uzun miyavladı ve başını öne eğip bir süre düşündü. Enine boyuna tarttı kendini. Çekip gitmeye karar verdi.

O, kuyruğunu kıstırıp evden gittiğinde ise... Sahipleri, söylediklerine ve yaptıklarına bin pişman olan Erkek Kedi’yi teselli ettiler.

“Bu tür dişi kedilerden her yerde var. İstersen hemen başkasını bulursun, üzülme. Bırak gitsin! Burnu sürter, birkaç gün sonra zaten geri döner. Başka bir evde böyle hazır mama, bol vitamin bulamaz. Sık sık veteriner ziyaretleri de yapamaz. Gidebileceği hiçbir yerde, bizim pembe evin koltuklarının rahatını bulamaz. Yaşamak için çok çalışması lazım. Hem yavrularını özler. Zor, onun işi çok zor... Boş verrr... Mutlaka miyavlayarak, sürünerek geri gelecektir!” dediler.

 

Dişi Kedi evden ayrılınca, hastalandı. Günlerce inleyerek uyudu, yemek yemeyi unuttu, her gece yavruları özlediğinden gizli gizli ağladı. Bulduğu hazır kutu mamalarla beslendi ama, kızıl tüyleri parlaklığını yitirdi. Sesi çıkmaz, miyavlayamaz oldu.

Erkek Kedi’ye günler geçtikçe, olanları düşündükçe daha da çok kızdı. Uzun zamandır dışarı çıkmadığından sokakları unutmuştu, yolları ve sokak kedilerinin davranış biçimlerini bilmediği için çok hırpalandı. Yeni bulduğu eve alışmakta zorlandı. Mahalledeki kedilerin kavgalarına karışmadan çöp tenekelerine karıştırmayı, marketteki kasabın attığı tavuk parçalarını kapmayı öğrenmesi biraz uzun bir zaman aldı.

Sık sık yavruları görmeye gidiyordu eskiden çok sevdiği pembe eve. Onları alıp kendi evine dönerken, her seferinde hiç pişmanlık duymadığını da fark ediyordu. Yavrular da zaten, genç kediler olmaya başlamışlardı.

Erkek Kedi zaman geçse de, dişi kedinin kontrolünü elinden bırakmak istemiyordu. Bir süre sonra, Yeni tanıdığı özgür dişi kedilerle anlaşmakta zorluk çekmeye başlayınca, yaptıklarına bir kez daha  pişman olmuştu. “Dön” diye tutturmaya başlamıştı ama, taviz de vermiyordu. Dişi Kedi kendine bakmayı öğrenip, güçlendikçe Erkek Kedi kapısının önünden ayrılmaz olmuştu. Giren çıkan başka kedi mi var acaba? diye de, pusuya yatmıştı.

 

Günler geçtikçe, yeni av sahaları keşfeden Erkek Kedi, iri fareleri yakalamak için başka yöntemler buldu. Yardımcı erkek sokak kedileri aldı yanına. Onlarla birlikte işe giren yardımcı genç dişi kedilerde, muhit yapıp bazı küçük fareleri de biz yakalar mıyız, diye av sahasını etrafında kısa turlar atıyorlardı.

Erkek Kedi cins bir kedi olduğu için, onların gizli gizli kendi aralarındaki miyavlamalarını o sırada farelerle oyun oynamakla çok meşgul olduğundan duymuyordu. Eskiden biraz bildiği, ama kullanmadığı için tümüyle unuttuğu sokak dilini de tam anlayamıyordu.

Dişi Kedi gidip gelirken olanları izliyor, dişice bir sezgiyle bir gariplik olduğunu hissediyordu. İstese de, istemese de, yavrularının babası olduğu için Erkek Kedi’yi uyarmaya çalıştı. Ona bu dilin tercümesini yapıp, başına gelebilecekleri biraz anlatmayı denedi. Ne de olsa artık evden ayrıldığından beri sokak kedilerini tanımaya başlamıştı.

Ama Erkek Kedi onun miyavlamalarını hiç dinlemedi.

“Sen anlamazsın bu işlerden, git kendi çöplüğünde avlan.” dedi.

Bir kez büyük fare avcısı olduğuna karar vermişti ve bütün erkek kediler gibi ne yaptığını iyi bildiğini düşünüyordu.

Yardımcı kediler, bizim Erkek Kedi’yi kandırarak, yalanlar söylediler. Fırsatlardan yararlanarak kendileri için küçük fareleri gizlice yakalamaya başladılar. Oyalansın da olanı biteni fark etmesin diye, alacalı bulacalı sarı lekeleri olan, marifetli bir dişi kedi ayarladılar. Bu olgun ve dolgun dişi kedi pembe evin aristokrat koltuklarını ve hazır mamaların kalitesini fark etmiş, çok da beğenmişti. Erkek Kedi’ye de abayı yakmıştı. İyice tüylerini yaladı, temizleyerek kabarttı sonra, sokak kedileri çetesiyle birlikte iyice düşünüp birkaç duygusal numara buldu ve onu tavlamaya karar verdi.

İşe başladılar, biraz kuyruk sallama, biraz mırıltı. Üstelik mart ayı da gelmiş geçiyordu. Erkek Kedi’nin bu yoğun duygusal ilgiden duyduğu mutlulukla başı döndü. Dolgun Dişi Kedi kısa bir süre sonra sokak kedilerini atlatıp, içinden mırıldanarak,

“Mavvvv….. adım adım yer edeyim, gör sana neler edeyim” dedi ve pembe eve yerleşmeyi iyice kafasına koydu.

İşler bozulmaya başlamıştı başlamasına ama, son hamleyi bir yaparsa, kazanan o olacaktı.

Erkek Kedi ise daha neler olduğunu anlayamadan, mart ayının şehvetli sarhoşluğunda kuyruğunu kapana kıstırmış, açmaza düşmüştü bile.

 

Dolgun Dişi Kedi’nin ayrılıyorum dediği ama, henüz ayrılmadığı Siyah Kedi bu sırada, birden bire ortaya çıkıverdi. Herkese onu, siyah kısa tüyleriyle, hırçın bakışları ve korkunç miyavlamasıyla tüyler ürpertici, acımasız bir yaratık olarak tanıttı. Sokak kedileri de ortalık iyice karışsın, bizim yeni menfaatlerimiz olur diye düşünerek, Siyah Kedi’nin kulağına kar suyu kaçırdılar ve kuyruğuna fena halde bastılar.

 

İki erkek kedi karşılaştıklarında nedense hiç kavga etmediler. Birbirleriyle uzun uzun bakışarak, kulakları dikip, biraz hırlaştılar. Dolgun Dişi Kedi, hayatında ilk kez vazgeçilmez olmanın dayanılmaz zaferini gururla yaşıyordu. Tiyatro yıldızlarını bile kıskandıracak kadar acılı ve acıklı bir miyavlamayla, sanki tabaktaki ciğeri yanlışlıkla devirmiş gibi masum olduğunu söyledi. O ciğeri bilmeden yediği için iftiraya uğramış kedi edasıyla uzun uzun ağladı. Erkek Kedi’den yeni bir kedi tasması, kısa bir veteriner ziyareti, petshop alışverişi, biraz bakım ve kozmetik yardımı, armağan sayılabilecek bir iki bayat fare alarak yaşadıklarını bir süre için unutmaya karar verdi. Kuyruğu kopmuş gibi miyavlamayı da hemen bıraktı.

Siyah Kedi ise hâlâ çok kızgındı ve bir yandan da inanılmaz kuyruk acısı çekiyordu. Nereye saldıracağını bilemiyordu.

“Tıssss… Ben bir sokak kedisiyim! Bunu asla unutmam…

Bütün bu olan bitende, bir suçlu bulunmalı ve işlenen suçun da, bir cezası olmalıydı. Günlerce düşünüp taşındı, son kozunu kullanmaya karar verdi. Gizli bir plan yaptı. Dişi Kedi’yi bulup, onun penceresinin önünde gece gündüz miyavlamaya başladı.

“Mavvvvvvv… maaavvvvvvvvvvvv…”

“Mouvvvvvvvvvvvvvvvv…..”

“Şubat değil, mart değil bu da nerden çıktı?” diyen Dişi Kedi, ona hiç yüz vermedi. 

Siyah Kedi ise, vazgeçmedi. Kendini farklı bir kimlikle tanıtıp, çok önemli, gizli, herkesi ilgilendiren, ölümcül bir dertten söz edip, ısrarla konuşmak istedi.

Bir ağacın altında durup, konuştular. Dolgun Kedi’nin ne fettan bir yaratık olduğunu anlattı. Kendisinin de aslında ne kadar saygın bir erkek kedi olduğundan söz ederken de, kur yaparak yanaşmaktan da geri kalmadı.

Bizimki önce şaşırdı, sonra çok kızdı. Siyah Kedi’nin iş birlikçi, sonradan görme hallerine içinden gülerek, geçirdiği şoklara sessizce göğüs gerdi. Tüyleri bir ara diken diken oldu.

“tısss, çek kuyruğunu!”

Utanmaz önerilerini, diş bileyerek ama, ip ucu vermemek için de kibarca geri çevirdi.

Duyduklarını hemen gidip Erkek Kedi’ye anlattı.

“Seni salak seni!” dedi ona hırsla tıslayarak.

“Bütün eziyetin bana mıydı? Zavallı yavru kedilere olanlar, benim çektiklerim boşuna mıydı? Hani sen hiç fare tutmazdın, hani petshop alışverişlerini gereksiz bulurdun, kuş kovalamaya gitmek falan olmazdı? Bu duyduklarım da ne?”

Erkek Kedi hiç cevap vermedi. Sustu.

“Haklısın!” dedi ilk kez.

Dişi Kedi, onun gözlerine dikkatle bakarak, ayağıyla tekmeledi. Erkek Kedi onu itti ve sertleşti. Birbirlerine korkunç sesler çıkararak bağırmaya başladılar. Sonra beklenmedik bir anda Dişi Kedi, Erkek Kedi’nin üstüne atlayıp boğazından yakalayıverdi. Ancak, Erkek Kedi onu sıkıca sarmıştı. Böylece yuvarlanmaya başladılar. Bir süre sonra, aniden, aynı anda boğuşmayı bıraktılar ve birbirlerinin yaralarını yalamaya başladılar.

Dişi Kedi temkinli adımlarla oradan ayrılırken, yavaşça döndü ve ona son kez bakıp,

“ Tısss… İyi ki senin gibi salak kediyle hâlâ birlikte değilim!” dedi.

İşte bu olay, ona aslında ne kadar doğru bir iş yaptığını, çok acı çekmesine rağmen şu anda içinde bulunduğu durumun, ne kadar sağlıklı olduğunu anlamasını sağladı. Kedi’ciğin uzun zamandır yitirdiği yaşama sevinci ve kendine güveni, o günden sonra geri döndü.

Kuyruğunu dikleştirip, hayatın içine hızla daldı.

 

“Hiç Kimse Bir Başkası Olamaz” adlı öykü kitabından.  Cadde Yayınları 2005

Son Haberler

©2016 - BHM | BODRUM HABER MERKEZİ info@bodrumhabermerkezi.com