Şili faşist askeri darbesinin hemen ardından katledilen ama doğal yollardan öldüğü açıklanan hatta ispata çalışılarak iddia edilen, bir dünya şairi Pablo Neruda şöyle tanımlıyor duygularını Nazım Hikmet’in ardından…
Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlanır
Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya
Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,
Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun?
Teşekkürler, böyle olduğun için!
Teşekkürler o ateş için
Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca.
Nazım Hikmet; bazı bunakların “karısı da sevmezdi kendisini” dediği üzere bir insan değildir, O, nerdeyse tüm dünyanın, hem de her muhalifi ve muarızı da dahil olmak kaydıyla, bu konuda, ne demiş acaba diye hararetle takip ettiği birisidir ve sadece böyle de kalmaz nerede ezilen, sömürülen, itilen, kakılan, dışlanan vb varsa onların “şiiridir” adeta... Kendisinin örnek aldığı söylenen Mayakovski olmakla birlikte gerçekçi dünyanın tüm şairleri de kendisini örnek almıştır... Örnek alınmaması da mümkün olabilir mi, kesinlikle hayır. Zulmun karşısında başkaldırının adeta koçbaşıdır, o...
Yurdu ve dünya ile öylesine ilgilidir ki, kimse kendisi ile bu konuda yarışamaz sadece takipçisi olurlar. Bir insan hapiste iken hem de şimdiki gibi yaygın gazete, televizyon, internet gibi bilgi akışını hızlandıran araçların hiç birisi icad edilmemiş iken, yurduna ve dünyaya bu kadar bağlı ve memleketi ve dünyaya bu kadar ilgili bir başkası daha olamaz herhalde. Bir bakıyorsun ABD’de bir siyahi, bir bakıyorsun Japonya’da çekik gözlü, bir bakıyorsun Fransa’da bir insan hakları savunucusu, bir bakıyorsun Habeşistan’da bir muhalif, aktivist, bir bakıyorsun Sovyetlerde Alman faşizmine direnen bir yurtsever, bir bakıyorsun Anadolu’da şose boylarında yitip giden bir ırgat ama illaki memleketindeki Kurtuluş Savaşının tarifini bir yapar ki, bu kadar ilgili, bilgili, duygulu ve çoşkulu olunabilir ancak.
…
Dönemin ABD muktedirleri ve toplum mühendislerinin örgütlediği cehaletin bindirilmiş kıtalarına verilen “bu adam Amerikayı sevmiyor Sovyetleri seviyor” gazı ile Paul Robson artık hedeftedir. Bir konseri sırasında Amerikan faşistlerinin tetikçi örgütü “Ku Klux Klan” bir linç girişimi başlatır, lakin başarılı olamazlar. Ama edebiyat dünyasından hamisi dimdik ayaktadır, “inci diçli zenci kardeşim” diye tanımladığı Robson’a şöyle seslenir.
bize türkülerimizi söyletmiyorlar robson
inci dişli, zenci kardeşim,
kartal kanatlı kanaryam.
türkülerimizi söyletmiyorlar bize,
korkuyorlar robson
şafaktan korkuyorlar,
görmekten,
duymaktan,
dokunmaktan korkuyorlar
…
1927 tarihinde ABD’de, tüm dünyadan gelen protestolara ve af çağrılarına karşın, hukuk çevrelerince de “yargısız infaz” diye nitelenen ve masum olduklarına inanılan, İtalyan göçmeni, Sacco ve Vanzetti adlarındaki 2 kişi, esasen de suçlulukları hiçbir zaman kanıtlanmadan idam edilirler. ABD’nin kara tarihinden kaldırmak ve hafızasından silmek ve dünya çapında bir unutulma temini için çırpınmasının karşısında, onurlu edebiyatçılar engeldir, “unutulmuşlukların tarihi” yerine “hatırlanılacakların tarihine” not düşerler. Başta Nazım Hikmet olmak üzere Howard Fast, Can Yücel gibi dikilirler hem de tam manası ile kale kapısı gibi, bu kararın karşısına... Görünürde ve gerçekte sadece iyi ingilizce öğrenememiş olmaları idamları için yeterli görünen mezkûr 2 kişinin idamına yönelik yazdığı şiirde, Nazım Hikmet, bilgisi ve ilgisini coşku ile haykırır…
Onların cebinde fırkamızın bileti yoktu
Onlar, kurtuluşun kapısına varmayı,
Ferdin cesur hamlelerinden uman
İki saf ve namuslu çocuktu!
Ne milyonların rehberiydi onlar,
Ne de inzibatlı bir devrim ordusunun askeri!
…
cani değildiler, kurban gittiler bir cinayete
kurban gittiler dolarların emrindeki adalete!
hayatlarında olmadılarsa da kitlelerin rehberi,
ölümleriyle şaha kaldırdı kitleleri
bu iki ihtilal neferi!
…
Habeşistan (Etopya) o dönem İtalya’nın sömürgesi ve sömürgeden “kara derili” bir genç gelir Roma’ya, dönem itibari ile İtalya kara gömlekli faşistlerin yönetimi altında inim inim inler… Resim tahsili yapmaya gelmiş bu genç muhaliftir ve de hedeftir sonuçta… Roma’da gereği yapılır ve usulüne uygun şekilde terk i dünya ettirilir, genelde muhaliflere yapıldığı üzere… İşte bu gencin karısı Taranta Babu’ya yazdığı mektuplar da dünya şairi Nazım Hikmet tarafından, bir gözlem, bir analiz olarak fon ama bir yaşam öyküsü olarak öne çıkarılır. Buraya da ilgi ile bilgi ile bezenmiş coşkulu uzanır şiiri…
Ne tuhaf şey Taranta - Babu;
bizi kendi topraklarımızda öldürmek için
kendi topraklarımızın
baharını bekliyorlar.
Ne tuhaf şey Taranta - Babu;
belki bu yıl Afrika'da
yağmurların dinişi,
renklerin, kokuların
gökten yere bir şarkı gibi inişi
ve güneşin altında ıslak toprağımızın
derisi tunç yaldızlı Gallalı bir kadın gibi gerinişi,
bize senin
memelerin
gibi tatlı yemişlerle beraber
ölümü getirecek.
Ne tuhaf şey Taranta - Babu!
Kapımızdan içeri ölüm
kolonyal şapkasına
bir bahar çiçeği takıp girecek...
…
Hindistan bağımsızlık mücadelesinin önemli bileşenlerinden Hindistan Komünist Partisi önde gelenlerinden “Benerci’nin” intiharını da bilir ve takibindedir. Onu da şiirleştirir, ilgi ve bilgi ile…
delikanlım!.
senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir.
…
Herhangi birisi ya da birşey ile gurur duyulacak ise böylesine bir şairimizin varlığı ile gurur duyalım, kapatıldığı zindanda bile kendi derdini, kendi zorluklarını bir kenara itmiş, Memleket ve Dünya üstüne kafa yormuş, önüne uluslararası ardına da yerliliği dibine kadar almış, insanlar ölmesin, insanlar aç kalmasın, savaşlar olmasın, çocuklar da şeker yiyebilsinler, insanlar mutlu olsun diye…