Geçen yıl “Benim Gözümden ÇEŞME” adı ve “Hatırladıklarım, beklentilerim, hayallerim” spotu ile de kapağı hazırlanan ve “İstedim ki insanlar; kalemimin gücü ölçüsünde benim gözümden, öğrendiklerimden, hatıramdan, hayalimden ve beklentilerimden oluşan “Çeşme’yi” görsünler. İnancım odur ki, herkes Çeşme’yi ve de Ülkesini en az benim kadar seviyordur ama ben farklı sevdiğimi farklı yaklaşım ve düşüncelerime dayandırarak aktarmaya çalıştım ve de devam ediyorum. Esasında mezkûr birikimlerimi başlangıçta, hani insanlar günlük tutarlar ya tam da o manada, “anılarım” olsun yazayım diye yola çıktım ancak ortaya çıkan bilgileri sadece kendime ait olarak tutmanın, sadece kendime saklamamın cimrilik olacağına kanaat getirdiğim andan itibaren yayınlama kararı aldım. Oluşacak “Çeşme Kent Kültürüne” katkı sunacak eserlere yol açması dileği ile iyi okumalar diliyorum. İstedim ki; “kitapsız” demesinler…” sunumu ile de basılan ilk kitabımın dağıtımını bedelsiz ve çok büyük ölçüde dostlara yönelik yapmıştım. Farklı farklı kentlerde oturan dostlara dağıtımı da gerçekleşti lakin ellerine ulaşanları da maalesef telefon ile arayarak teyit etme işlemi bana düştü. Maalesef dostlarımın önemli bir bölümü “teşekkür etme” nezaketi ve lütfu göstermekten ısrarla uzak durdular. Muhtemelen emeğe ve ürüne verdikleri değer bu kadar idi. Ve korkarım ki bu muhteremler kendi aile ilişkileri içinde de böyledirler. Ve ne yazık ki bu muhteremlerin çok büyük çoğunluğu, bir zamanlar, ülke adına ve üstüne çok büyük hayalleri ve iddiaları da var olanlar ya da öyle olduğunu zannettiklerimiz idi ve bu hayallerini sitayişle çevreleri ve toplumla paylaşıp “nurlu ufuklar” tiratları atıyorlar idi. Gelin görün ki bu zevat için “bedava sirke baldan tatlıdır” atasözü bile kocaman bir hiç imiş. Ve inanıyorum ki hiçbiri de kapağını bile açmamış olabilir… Canları sağ olsun, ne diyelim… Esasen onlar teşekkür ya da takdir etsinler diye yazılmış olmadığı da bir kesindir mezkûr kitabın… Bunların bir kısmı koca koca mühendisler, doktorlar ve hukukçular olarak faaliyetlerine bir tarafları yöneterek devam ediyorlar, hala… Ve çok muhtemelen de etraflarındaki olumsuzlukları kocaman kocaman kelamlarla eleştirmeye devam ederek arz-ı siyaset eyliyorlardır. Vay ki vay…
Ancak tüm bunlardan ziyade kalbimi kıran, gönlümü yakan bir olay var ki paylaşmadan edemeyeceğim. Evden çıktım, otomobilin bagajını açtım bir şeyler yerleştireceğim, tam o sırada çok yakından tanıdığım birisi motosikleti üstünde geçerken durdu, hâl hatır soruşmak için. Bagajda ihtiyaç olursa diye bulundurduğum kitabımdan bir taneyi kendisine takdim etmek istedim. “Dur sana bir kitabımı hediye edeyim” dedim, adam ne desin beğenirsiniz “benim kitap okuyacak zamanım yok” … Laf bitmiş gayri… Adam, yukarıda bahsettiğim muhteremler kadar bile olamamış, almaya bile tenezzül etmemiş… Bir bakıma kitabın akıbetinin muhtemelen benzer olduğunu ya da olacağını tahmin etmeme karşın lütfedip beni kitap hediye etme lüksümden de etmişti. Ne diyelim… Haydi şimdi düşünün bakalım, “hangi ara biz bu hale geldik” kelamını eksiksiz ve sürekli paylaşan muhteremler…
Evet, biliyorum kitap okumak zor bir uğraşıdır, interaktif olmayı gerektirmektedir, TV izlemek öyle mi, pasif olunması bile kafidir hatta hafif uyuklayarak hatta tek gözle bile seyredilebilir durumdadır. Kitap ise akıl ve zihin zindeliği gerektiren bir faaliyettir. Az okuyup çok bilmek istiyorsanız da tereddütsüz tercihiniz TV olmalıdır. Oysaki; kitap okumak, öğrenmektir, daha iyi bilmektir, aydınlanmaktır, katılmasan bile önermeler ve görüşler üstüne kıyaslamalar yapabilmektir, fikri zindelik teminidir, sürekli güncellenmektir, hoşgörüyü arttırmaktır, özgürleşmektir, paylaşabilme becerisini çoğaltmaktır, akli boşlukları doldurmaktır, vs. vs. hülasa kitap okumak hayatı okumaktır. Okuduğunu anlamak ve yorumlamak insana derinlik katar, derinlik ise akli serinlik ve hoşgörü kaynağıdır.
Lakin, bizler tek kanallı TV günlerinde, TRT’nin bilgi yarışması programlarında bile “boş zamanlarımda kitap okurum” subuk klişe kelamlar ile aklı hamule olmuş bir ırkın ahfadıyız. Esasen kitap okumayı öne çıkarır görüntüsü altında, kitap okumanın boş zaman doldurma meselesi, hatta dolgu malzemesi gibi bir subliminal mesaja tekabül ettiğini hep göz ardı ettik… Boş zamanlarda “kitap okurum”, böyle bir şey olur mu Allasen, kitap okumak için boş zamanı mı bekleyeceksin, bu kabil okumayı bu manada romantik bir faaliyet gibi göstermenin nasıl bir gayesi olabilir. İşte gelinen nokta… Boş zaman bulamayan Canım Yurdumun insanına göre, kitap, ihtiyaç listemizin ne yazık ki 235. sırasını oluşturmaktadır, hem de 2016 yılı verilerine göre, şimdikinin daha iyi olduğunu söylemek ise beyhude bir çaba olarak kalır. Kitap satışları ortadadır. Daha da çarpıcı olanı ise, Canım Yurdum insanın “kitap okumaya ayırdığı süre” 1 dakikadır (yazı ile bir dakika). İlave yorum ve izaha gerek var mı? Zinhar… Oysa aynı Canım Yurdum insanı TV izlemeye 6 saat ve internete 3 saat ayırıyormuş, vs vs… Örneğin; bir türlü Canım Yurdumda kitap hediye edilme işi neden bir davranış modeli olamadı, bilemiyorum… Yorumum var da yüzüne vurarak “kimseyi ağlatmayayım” şimdi. Kitap hediye etme konusunda Canım Yurdum 180 ülke içinde 140. sırada… Daha çok kelam edilebilir de faydası olur mu bilmiyorum… Hobileriniz nedir sorusuna “kitap okumak” diye cevap veren ve yazan andövüller de var bu ülkede. Belki de gençliğimizde biz de öyle davranıyorduk, hani meşhur “hatıra defteri” doldurma sırasında sorulan sorulara verilen cevaplarda, çok şükür ki bu ayıbı tespit edip attık sırtımızdan… Hani bir de “yahu kitap çok pahalı” diye yakınan bir grup da vardır ki, bunlara da “iğne de ilaç da kâr etmez”… Mezkûr zevat sigaraya hiç acımadan çok daha fazlasını harcar ama nedir izahı, bağımlılık ve alışkanlık, be adam okumayı da bağımlılık ve alışkanlık haline getirsene… Nerdeee… Aman yanlış anlaşılmasın, derdim ve muradım okumayanları tahkir etmek değil, tam tersine bir durum tespiti yapmaktır kendimce… Onların daha mutlu ve huzurlu olduğunun kesinlikle bilincindeyim…
Kitaptan edinilen bilgiyi yeni kitaplarda pekiştirmek, pekişen ve biriken her bilgiyi toplum ile paylaşmak, insanı huzurlu ve mutlu kılar, bu çabadan asla vaz geçilmemelidir, bence…
Okumak bilmek demektir ve bu yüzden okuyanın dostu da çok olur çünkü bilen insan bilmediği az olduğundan az düşmanı ve düşmanlığı olmaktadır. Hülasa, ben cahilleri çok seviyorum, onlar ki, her şeyin en iyisini bilirler, bilmeleri de okumamaları sayesindedir ya işte bu da her şeyin üstündedir.