Ülkemizin bir numaralı turizm merkezi Bodrum’dan yayınlanan bir haber sitesine kitaplarla ilgili yazılar yazmam istendiğinde ilk olarak insanları sıkmayacak ve ilgilerini çekebilecek hangi kitabı seçmeliyim diye düşünürken tam da o günlerde okumakta olduğum “Boş Dünya” isimli kitabın bu amaç için tam isabet olacağını farkettim. Öyle ya; yıllardır gezi programlarını ağzımın suyu akarak defalarca izlediğim ve onu örnek alarak bir çoğu gerçekleşmiş seyahat planları yaptığım Burak Akkul’un yeni yayımlanmış bu güzel kitabından daha iyi bir seçim olamazdı. Elbette bu seçimi yaparken, kitabın içeriğinde hayatımızı tümden değiştiren günümüzün en önemli konusu Covid_19 hakkında mesajlar olmasını ve hastalığı geçirirken, deyim yerindeyse, direkten dönen Burak Akkul’un hastalık hakkındaki tespitlerinin direk birinci ağızdan anlatılmış olmasını da göz önünde bulundurdum..
İki yıl önce yayınlanan “Çok Gezenti – Şehirler ve İnsanlar” adlı kitabıyla aynı formata sahip olan bu kitapta da Burak Akkul ve sevgili eşi yine gezip gördükleri belli başlı yerleri anlatırken, mütevazi bütçelerle uygun fiyatlı ulaşım imkanları sağlayabilmek, ortalama kalitede ama temiz otellerde konaklayabilmek, seyahat için ayrılan kısa zaman aralığında olabildiğince çok yer görmek, gidilen yörelere özgü yerel lezzetleri tadabilmek, eş dosta imkan ölçüsünde hediyelik bir şeyler almak için gerekli olan çok önemli ipuçları veriyorlar. Bu ipuçlarını programları defalarca izlerken not edip sonrasında gittiğimiz Amsterdam, Ljubljana, Venedik ve Milano’da kullanmış ve çok rahat etmiştik. Gerçi döviz kurlarının geldiği günümüzün ekonomik koşullarında mütevazi bütçelerimiz artık böyle planlar yapmaya yetecek mi, o da ayrı bir konu.
Klasik gezi kitabı formatından farklı bir anlatım tarzına sahip olan her iki kitapta da, Burak Akkul’un insanlarla sohbet eder tarzda yazması, bence asıl işi olan mizah yazarlığını konuşturması, ince mizahı çok güzel kullanması ve bunu yaparken kimseyi aşağılamaması, ayrımcılık ve siyaset yapmaması, sayfalarda sadece kendi çektiği fotoğrafları kullanması diğer kitaplarla aradaki farkı oluşturan temel etmenler. Ayrıca belirtmeliyim ki mizah ciddi iştir; herkes yapamaz, herkese de yapılmaz. Televizyon programında kullandığı güldüren ve izleyicinin ilgisini canlı tutan bu tarzı kitabındaki anlatım şekline yansıtması okuru sıkmıyor; bir taraftan gezdiriyor, öte taraftan eğlendiriyor.
Yaklaşık iki yıl arayla yayınlanan bu kitaplar arasındaki tek fark, ikincisinin çok daha fazla duygu yüklü olması. Her iki kitabı da okuyanlar bu farkı hemen anlayacaklardır. Burak Akkul, geçtiğimiz yılın Mart ayında ülkemizdeki doğrulanmış ilk Covid_19 hastalarından biri olarak virüsü nasıl kaptığını, hastalığın çok çabuk ilerlemesi ve tablonun birden bire nasıl ağırlaştığını, hatta son çare olarak yoğun bakımda 21 gün uyutularak ve ölümün kapısından nasıl döndüğü, kısacası bu ölümcül hastalık nedeniyle çektiği ızdırabı notlar halinde aralara serpiştirerek anlatmış. Gördüğü sanrıları, yaşadığı korkuları, çektiği acıları hatta zaman zaman çıldırma düzeyine gelecek kadar girdiği ruhi bunalımları olduğu gibi kelimelere dökmüş. Öyle bir travma ki; ikinci bir yaşamı haketmek için ölmekle yaşamak arasındaki incecik çizgide hayatta kalma mücadelesi verip, sonrasında belleğinde ve bedeninde tamiri zor izler bırakan bir süreç. Tıpkı anlatılmaz, yaşanır diye nitelendirilenlerden…
Covid_19 hastalığının tüm dünyada görülmeye ve etkilerinin ülkemizde de hissedilmeye başladığı o dönemde sosyal medyada paylaştığı bir video mesajıyla hastalığına dikkat çekmiş, sonrasında uzun süren tedavisi esnasında benim gibi sadık izleyicileri ve sevenleri tarafından sağlık durumu kaygıyla izlenmişti. Pandemi nedeniyle sıkıntılar yaşadığımız şu günlerde hastalığın ciddiyetini ve sağlıklı kalabilmek için alınması mutlaka gerekli olan ama toplumun bazı kesimlerince ne yazık ki hala boşverilen tedbirlerin ne kadar önemli olduğunun farkına varılması için bile, üstüne basa basa söylüyorum, sadece bu nedenle bile bu kitap okunmalıdır. Yaşanan bu olumsuzlukların kitabın ismine nasıl yansıdığının, “Boş Dünya” isminin neden seçildiğinin cevabını Burak Akkul kitapta çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Okuyun göreceksiniz.
Boş Dünya, 10 ülke ve 26 şehri içeren bölümlerden oluşuyor. İçinde Uzakdoğu, Güney Asya, Balkanlar ve Avrupa’nın görülmeye değer çok güzel kentlerinden ve turistik bölgelerinden enstantaneler var. Hem anlatım hem de görsellik olarak çok güzel hazırlanmış. Mutlaka maliyet düşünülmüşür ama kuşe kağıda basılmış olsaydı o güzel fotoğraflar daha bir canlı görülecekti. Yinede mevcut imkanlarla olabileceğin en iyisi yapılmış ve kaliteli bir baskı düzeyi yakalanmış. Kitap, yukarıda bahsettiğim anlatım tarzı nedeniyle birbirinden güzel fotoğraflar eşiliğinde su içer gibi okunup bitiyor. Anlatılan her mekanın fotoğrafı olmadığı için merak uyandırıyor ve internetten bol miktarda arama yaptırıyor. Örneğin ben daha önce Vatikan’ı görmüş olmama rağmen gittiğimiz gün kapalı olduğu için gezip göremediğimiz Sistine Şapeli’nin o paha biçilemeyen güzellikteki fresklerini internetten arayıp bulup o şekilde görebildim. Burak’ın da dediği gibi; kitap “kültür, kültür” yeni şeyler de öğretiyor.
“Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” deyişi yaşamımızın her döneminde karşımıza çıkan bir sorudur. Yaşadığımız yüzyılda belki “sanal dünyayı en verimli kullanan mı?” seçeneği de eklenebilir bu soruya. İnternet sayesinde seyahat planlamalarını yapmak, aylar öncesinden ucuz ulaşım ve konaklama fırsatlarını bulup rezervasyonlarını yapabilmek, herhangi bir şehrin herhangi önemli bir müzesine için giriş biletini aylar öncesinden dahi alabilmek o kadar kolaylaştı ki bunlar daha 15-20 yıl öncesine kadar hayalini bile kuramadığımız imkanlardı. Düşünsenize; havalimanından çıktığınız anda kiralık aracınız hazır, yabancı diliniz çok iyi değil ama elinizdeki bir telefonla derdinizi bir çok dilde anlatabilmeniz mümkün, navigasyon programlarıyla gittiğiniz yabancı diyarlarda kaybolmak neredeyse imkansız artık. Bu durumda sorunun cevabı hem çok gezen hem de çok okuyan hem de interneti en verimli kullanan olacaktır elbette. İşte Burak Akkul kitabında bu detayları da çok güzel anlatıyor.
Ekonomik şartlarımız elverdiğince, gezerek ve okuyarak bilgimizi ve görgümüzü artıracağımız pandemisiz, savaşsız, barış dolu günlerin gelmesi umuduyla “Boş Dünya”yı, hem okumayı hem de gezmeyi seven kitap dostlarına öneriyorum.