“Bir gecede cahil bırakıldık” söylemi üzerinden “Harf devrimine” bile kara çalmaktan murat, muhtemelen bizim göremediğimiz ama iyi bildiğimiz mahfillere mesaj babından olsa gerektir. Tüm bunlara rağmen gerçeklerin böyle olmadığı ya da olamadığı da zinhar ayan beyandır. Bir gecede cahil bırakıldık diye referans gösterilen tarihte, söylediğini yazabilme, yazdığını okuyabilme oranı ne yazık ki %3 idi (yazıyla da yüzde üç), sen daha ne anlatıyorsun ilaveten derler adama… Senin durumun bu iken, muhtemelen de tüm hayatını 50 kelimelik bir dağarcık ile idame ettirir iken, alfabenin şu ya da bu olmasının, zengin ya da fakir olmasının, yerli ya da yabancı olmasının nasıl bir manası olabilir ki… Ayrıca öykünülen hayatın ve mezkur hayatın idame ettirildiği coğrafyada, kabristan ve kabir taşının hiçbir önemi yokken birden ortaya atılan bu savın zaten yeterince karışık olan aklımızın tamamen karıştırılmasına yönelik olduğu yeterince sarihtir. Ama neyse bu sadece anlayana…
Benimle çalışanlar ve gezenler bilir, ben hangi ülkede, hangi şehirde olursa olsun, hangi dinden ya da hangi inançtan olursa olsun kabristan ziyaretine önem tayini ile zaman ayırırım. Mesela, ben Karahanlılar başkenti Balasagun ile Büyük Selçuklunun merkezi Merv’e gittim ve ne yazık ki oradaki mezar taşlarını da okuyamadım, gerçi taşlarda da bir şey yazmıyordu ya neyse, şimdi kalkıp bizi bir gecede cahil bıraktılar atalarımızın mezar taşlarını da okuyamıyorum diye mızıldanmadım. Mezkûr mahalde yatanlar, bizim atalarımızdır, bizim geçmişimizdir mütalaasıyla tarihine ve geçmişine çok önem verdiğini durmaksızın tekrarlayan yöneticilerimizin dikkat ve önemini anlamaya çalışırım bu ziyaretlerde… Konumuz Canım Yurdum olunca bu daha da bir önem arz eder. Eski kabristanların yeterince değer bulmadığı çok açıktır lakin konumuz bu değil… Osmanlıdan bize intikal etmiş ve o tarihten itibaren el değmemiş bir kabristan gördüm bu yılın başlarında hemen durdum ve ziyaret ettim. Yer Ödemiş ilçemizden Bozdağ’a doğru giderken solda bir yerde bulunmaktadır. Yeterince de detaylı fotoğraflar çektim… Yüzlerce mezar taşı var, yer yer hoca sarıklı mermer işleme taşlara rast gelinmekle birlikte çok büyük çoğunluğu bazalt taşlardan oluşmuş vaziyette. Lakin bu bazalt taşlardan olan mezar taşların üzerinde hiçbir yazı ve işaret yok… Kimdir, kimlerdendir hangi tarihte yaşamıştır, hangi tarihte defnedilmiştir gibi bilgiler yazılmamış. Bu yazı özelinde mezkûr kabristanı yazıyorum benzeri yüzlerce kabristan daha gördüm Canım Yurdumun değişik yerlerinde… Ya yazmayı önemsemiyor ya yazmayı bilmiyor ya da kabristanda bu kabil not düşmeler düşünce ve itikatlar açısından münasip görülmüyor, vs vs… Şimdi harika Arapça ya da Osmanlıca bilseniz ne olacak, okunacak bir şey olmadığı sürece…
Diğer taraftan çok sık tekrarlandığı ve iyi bilindiği üzere; Atalarımızın anayurdu Orta Asya’da kullandığı yazı dili “Göktürkçedir” ve Göktürk alfabesi 4 ünlü ve 34 ünsüz toplam 38 harften oluşmaktadır. Sağdan sola doğru yazılmaktadır. Ve yine bilinmektedir ki; Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen ve Rus Türkolog Vasili Radlof tarafından 1890’larda çözülmüş ve tebliğ edilmiştir. Diğer taraftan Arap Alfabesi ise tamamı sessiz olmak üzere toplam 28 harften oluşmakta iken Osmanlının Arap Alfabesini kullanmaya başlaması ile de yerel ve hayata özel ve ilave ihtiyaca binaen sayılabilecek katkılarla alfabe 36 harfe kadar yükselmiştir. Yani ses ve sesin tarifi adına kısıtlılık harf sayısından bile anlaşılabilecektir, lakin… Evet, tarihsel süreç içinde kendi alfabeni bırak kabul ettiğin dinin yüzü suyu hürmetine diğer bir alfabeye geç yıllar sonra tekrar köklerine dönülünce de feryat figan… Dile ve dilin kaydı alfabeye yönelik daha çok iddialı laflar edebilirim de, bu işin uzmanların yanında haddimi bilerek bununla iktifa edeyim. Anlaşılacağı üzere, kopan fırtına ne dil ne anlamak ne anlamamak ve de okuyamamak üstüne değil tamamen dünyaya bilimsel konularda daha yakın olabilmek adına alfabenin değiştirilmesinin tercihi üzerinedir. Mesela; Arap Alfabesinden mürettep Osmanlıca halis muhlis Türk Boyu Osmanoğullarında halis muhlis Türkçeye tercih edildiğinde, herhangi bir Osmanoğlunun “biz şimdi mezar taşlarımızı nasıl okuyacağız” diye vaveyla koparıp koparmadığını hep merak eder dururum. Bilenler de varsa beni aydınlatırlarsa çok mesut olurum. Mesela yine bu başlatılan manasız tartışmanın, “ben cahil milletin ferasetine inanır ve güvenirim” önermesi ile ne kadar alakalı olduğunu da oldum olası merak ederim….
Aslolan cehaletin kutsanması ise bakın şimdi size ben bir cehalet fışkırmasının canlı örneğini anlatayım da görün…
Çeşme’de sahilde dönemin Belediye Başkanı Nuri Ertan tarafından yapımı ve yerleştirilmesi gerçekleşen bir heykel vardır. Sonraları da, yine dönemin Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu tarafından yeri ve yönü azıcık değiştirilen bu heykel, Türkiye Cumhuriyetinin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve eşi Mevhibe İnönü’nün elele tutuştukları bir heykeldir. Bu heykelin hemen arkasındaki küçük parka arkaları dönük vaziyette 4 adet bank bulunmaktadır. Bu heykelin ve bankların yerleşimi ve yönü konusunda herkesin söyleyebileceği farklı şeyler olabilir. İlaveten de öndeki plakette kimlerin heykeli olduğu yazılmaktadır, şüphesiz okuması yazması ve dikkati olanlara yönelik. Hem de İsmet Paşa’nın tarihe geçmiş veciz sözü ile “Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur” … Bir güneşli ve rüzgârsız günde hemen yandaki gazete bayiinden aldığım gazeteyi okumak üzere o banklardan birine oturdum, okuyorum. Derken bir genç kızın olabildiğince yüksek bir ses ile telefondan birine bulunduğu yeri tariflediğini anlıyorum. Şimdi çok net hatırlamıyorum lakin çeşitli referanslar veriyor ve olmuyor, derken birden heykeli fark ediyor olsa gerek ve cehaletin dama dediği kelamı ediyor. “Hani sahilde yaşlı karı-koca heykeli var ya, oradayım” … Artık burada, sevmek, saygı duymak gibi duyguların varlığının bir önemi yok ki… Burada artık yegâne mühim hikâye; bilmek ya da bilmemektir. Esasen de cehalet…
Hocam haydi bir gece de Arap harflerinden vazgeçtik ve bu yüzden cahil olduk. Peki, alfabe değişti lakin dil aynı yani dilin söylediğinin kâğıda aktarılmasının yöntemi değişti. Peki sen hayatı algılamada, yorumlamada, betimlemede ve anlatmada kaç kelime kullanıyordun, bir de ona bakın bakalım. Bu manada zuhur eden ve paçalarımızdan akan cehalet için hiç öyle bahane aramamak gerek aksi taktirde “gaz çıkarmanın çavdar ekmeğine bahane” edilmesinin önüne geçmekte zorlanırız, maazallah… Bu olsa olsa; çamur atmanın binbir yüzünü sergileyeceğim diye maskaralığa düşmenin binbir halleri olur, Allah Muhafaza…